1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Aynı kuyuya düşüp duruyoruz sürekli

Yaşadığımız her depremde binalar çöküyor.
çöken binalarda çürük ve oturulamz halde olduğu önceden tespit edilmesine rağmen oturulduğu çıkıyor ortaya.,
Yıkılan binaların altında yüksek dükkanların olduğu ve bu dükkanlarda kolon ve kirişlerin bir şekilde kesildikleri öğreniliyor.
çöken binalarda çimento ve demirin yanlış ya da eksik kullanıldığı, demirlerin birbirleriyle bağlanmayıp, betonun elde ovalamakla bile dağıldığına şahit olunuyor.
Depremde göçen binaların deniz kumuyla ve yıkanmadan inşaatta kullanıldığı öğreniliyor mesela.
Büyük bir risk taşıdığı ve depreme dayanıklı olmadığı tespit edilmesine rağmen boşaltılmadığı yıkım sonrası anlaşılıyor.
ülkede yıllardırsürekli depremler oluyor.
Her depremde binalar yıkılıyor, yıkılan binaların enkazı içinde insanlar can veriyor.
Neden yıkıldığına bakıyorsunuz, hepsinde yıkılma nedeni aynı...
Yani...
Her defasında yukarıda saydığımız nedenler çıkıyor karşımıza....
Ne diyelim?
Yıllardır aynı kuyuya düşüp ya da düşürülüp duruyoruz.
Eşeklik kimdeyse artık...


.....


Bozulan aslında bina yapı kalitesi değil!


Yaşanan her deprem sonrası gündeme gelen bir konudur eski binaların ayakta kalıp, daha sonrayapulan binaların yıkıldığı.
Genelde bu tatışma, sonradan yapılan binaların yapı kalitesşnin bozukluğu ile açıklanır.
Davut Aydın anlatmıştı.
1939 depremi 7.2 büyüklünde olur ve bu korkunç depremde 33 bin kişi yaşamını yitirirken, 100 bini aşkın vatandaş yaralanır.
Babası o deprem sırasında Erzincan il Jandarma komutanlığında askerlik görevini yapmaktadır.
İki karakol vardır komutanlığa ait. Birisi eskiden kalma bina, diğeri de yeni yapılan.
Usta askerler yeni binada kalırken acemi askerleri eskibinaya verirler.
Gece yarısı o korkunç deprem olur.
Yeni binanın yatakhanesinde kalan usta askerlerin tamamı göçük altında kalarak yaşamlarını yitirirken, eski binanın yatakhanesinde kalan acemi askerlere hiçbir şey olmaz.,
çünkü eski bina yıkılmamış, ayaktadır.
Yeni bina ise yerle bir olmuştur.
çünkü yeni binanın sadece adı yenidir.
Artık birileri yaparken çalıp, birileri de denetlerken göz yummuş olmalı ki, yeni binanın eskisinden bile daha dayanıksız olduğu yaşanan deprmle birlikte çıkmıştır ortaya.
Sonuç olarak:
Erzincan depremi ile başlayıp, sonrasında yaşadığımız her yıkıcı deprem  bize aslında 81 yıldır yapı kalitesinin bozulduğunu göstermiyor.
Bu aslında bize, dürüstlüğün, insanlığın, vicdanın, görev kutsallığının ve buna benzer tüm değerlerin bozulduğunu, bu bozulmaya da birilerinin yıllardır göz yumduğunu gösteriyor.


.....


Bu tespit en doğrusu...


“Türkiye'de vatandaş ile siyasetçi arasında ahlaksız bir anlaşma vardır.
Vatandaş 'Sen benim kaçak, ruhsatsız, malzemeden çalınmış, çürük binama dokunma, görmezden gel, ben de senin İndira Gandiliklerini görmezden gelip, seçimlerde oyumu vereyim' Fatura ortada”
Tespit, LDP önceki genel başkanı Cem Toker'e ait.
Bana göre; yaşadığımız depremler ve bu depremlerde yaşadıklarımızı en iyi anlatan özet  cümleler bunlar.
Bakın şimdi?
Tunceli'nin çemişgezek ilçesine bağlı Sınsor köyünden bir çocuk çıkıyor.
TEOG sınavında Türkiye derecesi yapıyor bu çocuk.
üstelik içinde bulunduğu bir ton olumsuzluklara rağmen.
İzmir'de bulunan özel bir kolej burs verince okumak için İzmir'e gidiyor çocuk.
Müthiş bir başarı hikayesi, depremde yerle bir olan binanın enkazı altında, daha  başlar başlamaz sona eriyor.
Türkiye’nin en parlak öğrencisi, ahlaksız anlaşmanın resmen kurbanı oluyor.
Cem Toker şimdi böylesine  bir tespit yapmakta haksız mı?
Belki bir kişi gelecekte ülkenin kaderini değiştirecek ama kimin umurunda.
Yeter ki inşaat yaparken malzeme çok harcanmasın!
İnsan bol bol harcanabilir!


.....


Meğer gönderilen mesajlar ne kadar önemliymiş


Salgının başladığı günden bu yana cep telefonlarına gelen ve Covid tedavisi gören hastalar için kan ve  plazma arandığını belirten mesajlar var.
Belediyeler, Odalar ve Hastaneler tarafından gönderiliyor mesajlar.
Hastanın kan grubu belirtilerek kan ve plazma verebilecek durumda olanlara çağrıda bulunuluyor.
Mesajın altında da, kan ve plazma vececeklerin irtibat kuracağı isim ve telefon numarası yer alıyor.
Ne yalan söyleyelim büyük bir öneme sahip olduğunu düşündüğümüz bu mesajların pek çok kişi tarafından okunmadığını, ilk fırsatta da telefonlardan silindiğini düşünüyorduk.
Yanılmışız...
Okunması bir yana, son derece de ciddi takip ediliyormuş söz konusu mesajlar.
Bunu nasıl mı anladık?
Anlatalım;
***
İşte bu msajlardan biri önceki gün gelmiş telefonlara.
“Tıp Fakültesinde yatmakta olan bir hasta için AB Rh Pozitif İmmüplazma ihtiyacı bulunmaktadır. İlgili kişi Murat Taşkın”
Mesajın altında da 532 482 98 88 nolu telefon numarası.
İsim ve soy isim aynı olunca pek çok dost ve arkadaş aradı.
Mesajın ben ya da bir yakınım olduğunu düşünmüş hepsi haklı olarak.
Kimi panik içinde, kimi söze nasıl gireceğini bilemez halde, kimi ise “Yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye sordu.
Hepsine isim benzerliği olduğunu söyledik önce...
Ardından da...
Yine arayan her dost ve arkadaşımıza, birebir tanımadığımız ama aynı isim ve soy isme sahip olduğumuz kişiye yardımcı olmaya davet ettik.
Sonuç olarak:
Kan ve plazma arandığına ilişkin mesaj yoluyla yapılan duyuruların, tedavide gerekli kan ve plazmaların bulunmasında büyük etkisi olduğuna bizzat şahitlik ettik.
Söz konusu mesajları geniş kitlelere ulaştıran her kurum ve kuruluş ile bu mesajlara kayıtsız kalmayan herkese takdirlerimizi sunuyoruz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi