4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

HOŞGÖRÜ VE ÖNYARGI

                                       
              Türk toplumu, farklılıklar içinde birlikte yaşamayı, asırların deneyimiyle, kendi kültür kaynaklarının telkinleriyle özümlemiştir. Bugün toplumda kaygı yaratan çeşitli ideolojilerin ve siyasetin, neden olduğu kutuplaşmalar, her şeyden çok toplum içinde yaygın, “HOŞGÖRÜ”  sayesinde, pekâlâ denetim altına alınabilir.         
                 Türk toplumu, geleneksel “HOŞGÖRÜ” kültürüne sahip olmasına rağmen veya gelişmelerde kasıtta olmadığı halde, bazı kişi/kişiler, gelişmelere kuşku ile bakıp, önyargılı davranıyor, hatta yargısız infaz da yapabiliyor. Bu durum, ülkemizde, kutuplaşmalara veya zıtlaşmalara da neden oluyor.
                Ülkemizde, zaman zaman kutuplaşmalarda, dinin ve etnik milliyetçiliğin, odak noktası olarak alınması ise kaygı vericidir. Radikal kesimler, ya da yaygınlaşmış olan dinsel ve etnik akımlar arsındaki tavır zıtlaşması, dinsel ve etnik önyargı ve nefreti artırır.  
               Nitekim eski CİA Başkanı George J. Tenet’ “ Nerde kaos varsa,  bil ki arkasında “DİNSEL”  ve “ETNİK”  nefret veya önyargı vardır.” demiştir.
              İşte Irak!      
              Irak, tarihi boyunca, etnik ve dini çatışmalara sahne olmuş bir ülkedir. İslamiyet’in ilk çağlarından beri siyasî ayrışmaların ve çıkar çatışmalarının yol açtığı mezhepsel gerginliklerin sahnesi olmuştur.
                ABD’nin, 2003’te Sad- dam Hüseyin rejimini devirmesinden sonra oluşturulan yeni siyasi süreç de ülkede, etnik- dini gerginlikleri daha da körüklemiştir. Özellikle ABD işgalinden sonra Irak’ın, kronik sorunu haline gelen mezhepsel çekişmeler, ülkenin, istikrarını ve toplumsal dokusunu tehdit eden unsurların başında gelmektedir.
.               Türkiye Cumhuriyeti, laik bir devlettir. Bu laiklik, gerçek Müslümanlara hiçbir engel, hiçbir yasak getirmemiştir. Hatta İslamcı partilere, yayınlara, tutumlara, belki de gereğinden fazla özgürlükler tanınmıştır. İslam’la, laik devlet arasında bir çatışma, bir anlaşmazlık da yoktur.
                Diğer yandan İslam’ı, rejimi tehdit eden bir unsur diye kabulüne dayalı katı bir anlayıştan söz etmek, gerçekleri bile bile yadsımaktır. Çünkü ülkemizde, böyle bir görüş, böyle bir tutum yoktur, olmamıştır.
                  Şu bir gerçek ki, Pozitivisler ve ondan esinlenen, bütün felsefi- siyasi akımlar, dinin modernleşmeyle birlikte, toplumun ve insanın hayatından uzaklaşacağını sandılar. Oysa içinde bulunduğumuz çağda,  görünen dinin, ne insanların, anlam dünyasındaki, ne de toplumsal yaşamdaki yerini yitirmediği; aksine oldukça güçlü bir şekilde geri geldiğidir.
                   Modernleşmenin, ne de yasakların, dini vicdanlardan ve toplumsal ilişkilerden arındıramadığı da ortadadır. Düşünce ve ifade özgürlüğü veya inanç ve ibadet özgürlüğü herkesin hakkıdır.
                 Keşke, 10 Kasım’da, camilerde, “ATATÜRK” ‘ün, İslam dini üzerindeki düşüncelerinden bahsedilse idi.  İslam’a ve ülkemize büyük yararı olurdu. Halkımız da Atatürk’ le ilgili gerçekleri öğrenirdi. Çünkü O, İslam dininin, akla, mantığa, hakikate uygun olduğunu hep söyledi.
                 Nitekim ATATÜRK Balıkesir Hutbesi’ de,  “Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri,  Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ı Azimüşşan’daki  ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir  Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün İlahi kanunları yapan Cenab-ı Hak’tır.” demiştir.
                   Hülasa  “Müslümanlık ve çağdaşlık”, “Atatürkçülük ve Müslümanlık”, “Müslümanlık ve laiklik” ne birbirine aykırı, ne de karşı kavramlardır.
                    Ayrıca Kuran-ı kerim’ deki hoşgörü, af, bağış ve barış buyruklarını, Peygamberimizin,  “dostluk ve dayanışma” çağrılarını, görmemezlikten gelerek,  bazı kesimler, kendi düşüncelerini, inanç dünyasına hâkim kılmak istemesi, dikkat çekicidir.
                    Öte yandan, Peygamberimizin, en güzel hadislerinden biri der ki,” Ey Müslümanlar, namazdan, oruçtan, zekâttan, hacdan, daha iyi olan nedir, bilir misiniz? Düşmanlığı ortadan kaldırmaktır.” Buyurmuştur.
                Atatürk’ ün, fikir ve düşünceleri, İslam dini hakkındaki görüşleri ve ülkemize layık gördüğü özgürlükçü demokrasi, inananlar ve inanmayanlar için de, en büyük güvencedir.
              İslam âleminin, en geniş inanç özgürlüğü, eksik demokrasimizde mevcuttur. Ne mutlu ki her türlü senaryolara rağmen, bunun kıymetini bilenlerimiz çoğunluktadır.
              Ayrıca her türlü önyargıya rağmen, Türk halkı, tek başlarına veya birlikte, din ve vicdan hürriyetlerini, bir kısıtlama ve engelleme olmadan kullanabilmektedir.
         
       

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi