
Fatma Yüzer Deniz
Dünya Yanarken, Marcus Aurelius’un Bin Yıllık Tavsiyesi
Kısa bir zaman önce, yaşlı bir marangozla tanışmıştım. Depremde evini kaybetmiş, ekonomik kriz yüzünden atölyesini kapatmıştı. Ona nasıl hâlâ bu kadar sakin kalabildiğini sorduğumda, gülümsedi ve şöyle demişti:
"Ben dalgaları durduramam. Ama kayığımı sağlam tutabilirim."
O günden beri bu söz zihnimde yankılanır durur. Dalgalar büyüyebilir, fırtınalar kopabilir... Ama kendi küçük kayığımızı yönetmek bizim elimizde.
Hızlı yaşıyoruz. Durup düşünmeye bile zaman bulamıyoruz. Özellikle bizim gibi her an yeni bir gündemle karşılaşan bir ülkede, hayatın ritmi daha da hızlanıyor. Her gün, her saat, şaşırtıcı derecede önemli ve sansasyonel olaylara uyanıyoruz. Günlük yaşamın kendi telaşları yetmezmiş gibi, ülkenin sürekli değişen gündemine yetişmeye, olup biteni anlamaya ve sindirmeye çalışıyoruz. Fakat bu hiç de kolay olmuyor.
Küçükten büyüğe, hepimizin omuzlarına endişeler birikip duruyor. Doğal depremler, ekonomik sarsıntılar, politik çalkantılar, hukuksal krizler... Üçüncü sayfa haberlerine göz attığımızda ise kadın cinayetleri, hırsızlıklar, güvenlik endişeleri gibi başka bir karanlık tabloyla karşılaşıyoruz. Tüm bu haber yığınları, kafamıza inen ağır bir balyoz gibi zihnimizi sarsıyor.
Neye odaklanacağımızı şaşırıyoruz. Dış dünyanın olumsuz etkileriyle yetinmeden, kendi hayatımızın sorunlarıyla da baş etmeye çalışıyoruz. Bu da zihinsel ve ruhsal tükenmişliği kaçınılmaz hale getiriyor.
Bunun temel bir nedeni var: Beynimiz, binlerce yıllık evrim süreci boyunca "hayatta kalma" moduna göre programlandı. İlkel çağlardan beri tehdit hissettiğimizde beynimiz ya savaşmaya ya da kaçmaya karar veriyor. Bu refleks, insan türünün bu gezegende varlığını sürdürebilmesini sağladı. Ancak bugün, her ne kadar fiziksel bir tehlike altında olmasak da beynimiz, bu "tehdit algısını" kolayca devreye sokabiliyor. Gerçek bir tehdit olsun ya da olmasın, beyin güvenliksiz bir ortamda çalışmayı bırakabiliyor. Böyle durumlarda, zihnimiz felç oluyor; üretkenliğimiz, yaratıcılığımız askıya alınıyor. Bir farın ışığına yakalanmış tavşan gibi, donup kalıyoruz.
Üstelik çoğunlukla kontrol edemeyeceğimiz olaylar için büyük bir panik ve endişe taşıyoruz. Ne yazık ki bu panik hali, var olan sorunları çözmeyi kolaylaştırmak bir yana, onları daha da karmaşık bir hale getiriyor. Böylece kendi gerçekliğimizden kopuyor, ileriye doğru bir adım atmakta zorlanıyoruz.
Peki ne yapabiliriz?
Binlerce yıl önce yaşayan filozof imparator Marcus Aurelius bu duruma karşı etkili bir yöntem önermişti:
"Kontrol edemeyeceğin şeyler için endişe etmeyi bırak; sadece kendi eylemlerine odaklan."
Ne zaman bir karmaşanın içinde kaybolacak gibi olsam, bu sözü hatırlarım. Sadece kendi elimde olanlara odaklanırım.
Çünkü gerçek güç, kontrol edemediğimiz dış koşullarda değil; kendi tutumlarımızda, kendi çabalarımızda gizlidir.
Hayatın dalgaları hiçbir zaman durmayacak. Ama biz kayığımızı nasıl yöneteceğimizi öğrenirsek, fırtınalar bile bizi batıramaz. Sevgilerle.