
Gürcan Banger
Kent, demokrasi ve liderlik
Kurumsal kültürün ve çağdaş yurttaşlık anlayışının yeterince gelişmediği topluluklarda liderler, normalde olduğundan daha fazla önemli hale gelir. İnisiyatif geliştirememiş olan topluluklar, lidere bakarak hiza almaya çalışırlar. Konu biraz fazlaca abartıldığında ise liderlik, –ideolojiden ve söylemden bağımsız olarak toplumsal genetiğin bir özelliği olarak– bir tapınma ve tapındırma mekanizması haline gelir. Bunun örneklerini uzak ve yakın çevremizde –ne yazık ki– sıkça görürüz.
Bilgeliği, erdemi, ahlaki yapısı, deneyimi, bilgi birikimi ve bir takımla çalışma konusunda yetkinliği olan liderler de var. Böyle bir liderin genelde ayrımcı olmayan, demokratik özellikler taşıdığını görüyoruz. Yaptığı her işte kendi çıkarlarından önce toplumun, halkın yararlarını düşünen liderlerin çok daha fazla mutluluk yaratılmasına vesile olduğunu biliyoruz. “Önce ben”, “vazgeçilmez şekilde ben” ve “en çok ben” saplantısından kurtulmuş liderlerin kendilerini halk içinde eritebilmiş, gerçekten samimi olmayı başarmış örnekler oluşturduğunu izliyoruz. Bir parti genel başkanı için de böyle, bir yerleşimin herhangi bir düzeydeki yerel yöneticisi için de…
Bir insanı tanıyıp bilmenin farkındalık noktası, o kişinin kendi çıkarına yönelik bir yararın ortaya çıktığı andır. Bu nedenle; bir ilişkinin sağlık durumunu böyle bir anda sınamak gerekir. Çünkü çıkar söz konusu olmadığında, türü ne olursa olsun bir ilişkiyi sürdürmek daha kolaydır. Ama taraflardan birinin çıkarı gündeme geldiğinde; yönlendirmeden istismara, kötü niyetten rant amaçlı kullanmaya kadar her yol mubah olmaya başlar. Böyle bir durumda yapılmayanlar yapılıyormuş, yapılanlar ise yapılmıyormuş gibi gösterilme gayreti içine girilir.
Geleneksel siyasetçi, yukarıda özetlediğim sürece en iyi örneklerden birini oluşturur. Siyasetçi, son seçimden bu yana aklına bile getirmediği kişi ve kesimleri hatırlamaya, kapısını çalmadığı kuruluşların bir ihtiyaçları olup olmadığını sormaya veya göz ardı edilmiş sorunlara çözüm bulmaya gayretli imiş gibi görünmeye başlar. Çünkü ortada bir çıkar söz konusudur; yeniden iktidar için oy isteme zamanı gelmiştir. Böyle bir anda vatandaş için doğru soru şudur: “Bugüne kadar beni hatırlamayan, aradığımda görüşemediğim, karşılaştığımda ağzımı açtırmayan bu kişi, şimdi neden bana yakın davranmaya çalışıyor?”
Rus romancı Dostoyevsky, “İnsanların birbirlerini tanımaları için en iyi zaman, ayrılmalarına yakın zamandır” diyor. Bir benzetme yaptığımızda; bir geleneksel siyasetçinin konumu bu sözlere gayet uygun düşer. Gerçekten seçim dönemi, geleneksel siyasetçi için iktidardan ve ranttan ayrılma ihtimalinin arttığı bir zamandır ve siyasetçinin bu dönemdeki değişen davranış modeli dikkatle izlenmeye değerdir.
Her seçim sürecinde verilen ama yaşanmış örnekler nedeniyle gülünç bulduğum sözler var. Proje diye öne sürülüp sonra unutulanları bunlar arasında sayabilirim. Bir diğeri ise örneğin adayların, seçildikleri takdirde halkla ve sivil toplum kuruluşları ile iç içe bir yönetim anlayışı içinde olacaklarına dair sözleridir. Her seçim döneminde sivil toplumla birlikte periyodik olarak toplantılar, faaliyetler ve işbirlikleri yapılacağını öngören sözler sarf edilir. Seçim sonrasında ise kazananı bulabilene aşk olsun… Ne halk kalır ne sivil toplum, ne de seçilen. Seçilen, seçilmiş olmanın keyfi ile düdüğü kendi bildiği gibi öttürmeye devam eder. Ta ki; bir sonraki seçim zamanı gelip de oy ihtiyacı ortaya çıkıncaya kadar…
Siyasetin bir endüstri haline geldiği günümüzde siyasal seçim sürecinin, bir iyi adam seçme dönemi olmadığını fark etsek iyi olacak. Seçimde; bir kahraman bulmak yerine; dürüstlük, saydamlık, hesap verebilirlik, katılımcılık ve vatandaşı birincil derecede önemseme konusunda ipuçları veren ama her şeyden önemlisi denetlenebilir ve yönetişime yakın olanı bulmak; diğer yandan da bunu sağlamaya yatkın yönetim mekanizmalarını geliştirmek zorundayız.
Klasik felsefenin ünlü düşünürlerinden Platon, “İnsanları, egemen oldukları zamanlarda denemelidir. Çünkü kötünün kötülüğüyle, iyinin iyiliği o zaman ortaya çıkar” der. İktidarın en önemli özelliklerinden birinin insanın içindeki açgözlülüğü, doymazlığı ve hırsını ortaya çıkardığı konusunda kuşkum yok. Ama kimi zaman bu kötü nitelikler, bir perdenin arkasına gizlenmiş olabiliyor. Gerçeği görmek için bu perdeyi çekip kaldırmak gerekiyor. Bunu yapmak için uygun zamanı kaçırmamak ise önümüzde bir görev olarak duruyor.
Günümüzde kent, sosyal ve kültürel yönleri yanında büyük bir ekonomik işletmedir. İnsanların o yerleşimde yaşamasının nedeni budur. Kentin yükselen ekonomik özellikleri; her vatandaşın bir iş sahibi olmasını, geçimini sağlayacak geliri elde etmesini ve her geçen gün daha kaliteli yaşam koşullarına sahip olmasını sağlar. Vatandaşlar; öncelikle barınma ihtiyaçlarını karşılayacak konuta, yaşamlarını sürdürebilecek sağlık, güvenlik ve yaşam çevresi şartlarına sahip olmak isterler. Bunlar bir kent için vazgeçilmezdir.
Bir kentte vatandaşın erişemediği veya yararlanamadığı niteliklerin bulunması, onun mutlu olmasına hizmet etmez. Yeterince beslenemeyen, barınacak yaşanabilir bir konutu olmayan, sağlık sorunları yaşayan, trafikle problemleri olan ve güvenlik sıkıntısı çeken bir vatandaş için kent, kullanılabilir ve erişilebilir değildir. Başarılı bir şehir yöneticisi, vatandaşın gerçek ihtiyaçlarının karşılanmasına hizmet etmeye çalışır. Eğer yönetici, vatandaşın gerçek ihtiyaçlarını karşılamayı başarırsa, ancak o zaman gerçek bir halk kahramanı olur. Kamunun parasıyla reklam vs. yaparak kahraman olmak kolay; ama insani özellikleri gelişmiş gerçek bir lider olmak mümkün değil.
Son söz: “Her sistem, kendine uygun lideri üretir.” Roger Garaudy