Sıyrıksız atlattık…

Retrodayız.

İzne çıkmama birkaç gün kalmış, bugün sizlere havadan sudan anlatasım var.

Siyaset, ekonomi, toplumsal olaylar üzdüğü kadar yordu da…

Dert anlatacağım.

Bir Nasreddin Hoca olmasam da gülerken düşündürmeyi severim.

“Özge Zaim” olmak öyle kolay değil.

Çok yollardan geçtim.

Doğuştan da olduğuna inanıyorum.

Yolda giderken top oynayan çocukları gördüğünüzde o sert top tabi ki Özge Zaim’e vurur.

“Kimseyi bulmayan Özge’yi bulur” şeklinde yürüdük yollardan.

Şansla şanssızlık arasında yaşamak her babanın harcı değil…

Şansızlık olayın sana denk gelmesi, şans ise bir şekilde olayı sıyrıksız atlatman…

Gazeteciliğim bile hala sorgulanıyor?

Bunun arkasında kim var?

Nasıl herkesi yazabiliyor, nasıl cesaret edebiliyor, nasıl başına bir iş gelmiyor?

Arkamda birisi olsa, evren sonunda arkamdaki kişiyle çatıştırır, karşı karşıya getirir.

Ulan arkamda biri olsa, “Ne arkamda duruyorsun, sıkıyorsa öne çık” diye bir süre sonra sararım.

Evrenin dilini anlasanız ne demek istediğimi anlarsınız?

Planlı, hesaplı işlerle evren sınar.

Ben hesapsız davranıyorum.

An’lık davranıyorum.

Kendi haklılarımı ve doğrularımı yazıyorum.

Hatta yazarken deli inanıyorum.

İnanmadığımı yazamam.

Direk etki alanıma alıyorum.

Çünkü anlatırken bile yaşıyorum.

Başımın belaya gireceğini bile bile davrandığım anlar bile oldu.

Başım belaya girdiği an çaresini düşünürüm.

Dert varsa, çaresi de vardır, alla alla!

Ya örneğin ortamdan bir gazeteci atılacaksa, o bana yakışmaz mı?

Ortalığı ne karıştırırım ama…

Yarısı hak etticilerden oluşan grup, diğer yarısı Özge’m sana neler yaptılar annemciler…

Sonra başlayacak çatışma…

Offf…

Çok heyecanlı…

Özetle…

Biz ne salvolar yedik yaşamdan da sıyrıksız atlattık!

Gaza getirmeyin beni.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi