Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Yolun sonu

Nerdeyse bir yılı daha deviriyoruz. Yeni yıla girmemize şurda haftalar kaldı. Nasıl geçti bu yıl sizce?

Şöyle geriye dönüp bakınca, kendimize koca bir yıl boyunca nasıl da eziyet ettik aslında. Ne kadar da canımız yandı. Kimse değil, buna biz müsaade ettik. Üzüldüğümüzü bile anlamayan insanlardan mutluluk bekledik, sevgi bekledik, ilgi bekledik. Oysa farkında bile değillerdi gözyaşlarımızın. Biz kırıldığımızla kaldık, sadece kafamızın içinde evirip çevirdik o dilenmesi gereken özrü ama o özür bir türlü dilenmedi. Kalbimiz çoğu gece yangın yeriydi, yüreğimizde kopan fırtınaları duymadılar. Kördüler, sağırdılar, bencildiler, yalnız bıraktılar. Nereden bilebilirdik ki bizim ilişkimiz aslında tek kişilik.

Aşk şiirlerde kalmış, sevgi yalnızca bir admış, sadakat Türk filmlerinin adeta içine sıkışıp kalmış ve ikiden bir çıkınca her zaman bir kalmazmış.

Hani çok sevmiş olmanız da yetmez bazen. Nerde yanlış yaptım diye düşünürsünüz. Kendinizi suçlarsınız. Ne eksikti? Hata kimdeydi? Kafanızın içini kemirir durur sorular. Sonra pes edersiniz zaman en iyi ilaçtır diyerek. Sevmenin, sevilmenin, sadakatin kıymetinin bilinmediği bir zamana denk gelmişiz işte bizde. Şu şanssızlığa bak!..

Yaşın ilerledikçe şunu farkediyorsun; yalnızsın. Yürümekte olduğun yol yalnızca senin. Yola dahil olanlar oluyor, yoldan çıkanlar oluyor, yolda sorun çıkaranlar oluyor ama hepsi geçip gidiyor. O yolda sen kalıyorsun. Sevincinle, kederinle, kahkahalarınla, göz yaşlarınla yalnızca sen…

Belki de çok anlam yüklediğimiz için insanlara sonunda hep üzülüyoruz. Hep biz çabalayan taraf oluyoruz, karşımızdaki bize bizim ona değer verdiğimiz kadar değer vermeyince inciniyoruz. Beklentilerimiz boşa çıkıyor. Ama şu da bir gerçek ki insan bazen hissetmek istiyor. Duymaktan çok görmek istiyor. Kendince tartmak sonra da bir şeylerin adını koymak istiyor. Sevmek biraz da çaba göstermek değil midir ilişki sürsün diye? Huzur, mutluluk olsun diye?

O yüzden bence çabasını görmediğiniz hiç kimsenin samimiyetine inanmayın. Esas olan hissettirmektir. Kalpten, ta derinden… Özveri tek kişilik olacaksa bence hiç olmasın çünkü ilişkiyi sona yaklaştırıyor adım adım. Veren candan veriyor, giden o canı paramparça edipte gidiyor belki bir sözüyle, ufacık bir hareketiyle.

Siz siz olun, “Senin gülüşün varken, başkasının kahkahasından bana ne?” diyen insanları sevin. Onlardır size gerçek değeri veren, kıymet bilen, gözünden sakınan, kaybetmemek için savaş vermeniz gereken. Gerisi boş, gerisi yalan…

Gözü dışarda olanlar, alışkanlığı sevgi sananlar, vefa, kıymet bilmeyenler için üzülmeyin değmez, düşmesin yüzünüz yere. Yeminleri yalandır onların, sabaha bozulur. İnanın üzülmezler sizin kadar.
Artık kendinize daha fazla eziyet etmeyin. Sımsıkı tutmak yerine bırakmayı öğrenin. Gitmek isteyeni uğurlayın. Kendinizi kaybetmek yerine başkalarını kaybetmeyi göze alın. Huzur mu, mutluluk mu yoksa kaos mu diye sorun kendinize bir dönüp. Zaman zaten gösteriyor kaybedeni ve kazananı.

Sımsıkı tutunduğun ne varsa bırakmak bazen güçlendiriyor insanı. Bir deneyin bakın nasıl da özgür hissedeceksiniz.

Avuçlarınızı sımsıkı kapatmak, bırakmamak için uğraşmak nasıl da kanatmış avuçlarınızı tıpkı kalbiniz gibi. Nasıl da gözünüzde büyütmüşsünüz aslında küçücük, beş para etmeyen insanları.

Dışardan bakmayı, tarafsız olmayı öğrenmeli insan. Kendini kahredip, değmeyen insanlar için çok da üzülmemeli. Çünkü sevginize eğer değselerdi zaten üzmezlerdi. Ernest Hemingway’in de dediği gibi; “Dünyaya kuş bakışı bakmak için kendinizi eğitin, her şeyin ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu göreceksiniz.”

Hadi o zaman toparlanın, hayata devam etmek lazım kaldığı yerden daha fazla zaman kaybetmeden. Hayat çok kısa, yaşam tüm güzellikleriyle sürüyor. İnan zaman sen kendini kahretmişsin diye biraz durayım, soluklanayım demiyor. Acele etmek gerek hayata karışmak için ama bu kez hiç bir şeye, kimselere tutunmadan, yaslanmadan kendi ayaklarının üzerinde durarak, yere sağlam basarak, kendi kendine yeterek, ben değerliyim diyerek ve doya doya gülüp, nefes aldığına şükrederek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi