1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Seyreyleyin gümbürtüyü o zaman...

Cumhuriyet Halk Partisi’nde meclis üyesi olmak isteyen önce Büyükerşen, ardından da Ahmet Ataç ve Kazım Kurt’un yanında aldı soluğu.
Bazıları direkt olarak “Meclis üyesi olmak istiyorum. Ne dersiniz?” diye sordu…
Bazılar ise ı bu kadar açık sözlü olamadı.
Lafı döndüre döndüre meclis üyeliğine aday olmak istediğini anlatabilmek için adeta 9 taktla attı…
Ne desin Büyükerşen, Ataç ve Kurt?
“Madem istiyorsun yap müracaatını” dediler kendilerine gelen ve niyetini belli edenlere.
Aynı belediye başkanları, yakın görüştükleri bazı isimlere de “başvurunu yap” diyerek, “meclis üyeliğin garanti” sinyali ve güvencesi verdi ister istemez.
Bunların dışında bir de mevcut meclis üyeleri var ki, onlar da “Nasıl olsa bir daha yazılırız. Ne de olsa tecrübe sahibi olduk” diye düşündüler.
Gerek belediye başkanları ile konuşanlar, gerek belediye başkanlarının yeşil ışık yakıp “Başvurunu yap” dediği isimler ve gerekse mevcut meclis üyeleri, önce 3500 lira başvuru bedeli, ardından partiye bağış parasını yatırıp, meclis üyeliği başvurusunda bulundular.
Sonuç olarak:
CHP’de; Odunpazarı ve Tepebaşı Belediye Meclis üyeliği için 100’e yakın isim müracaat etti.
Tam rakamı vermek gerekirse Odunpazarı meclis üyeliği için 41, Tepebaşı meclis üyeliği için 52 başvuru yapıldı…
Tabi bu söylediklerimiz resmi sayı.
Bir de bunun, eski tarihli gayrı resmi başvurular olacaktır muhakkak.
Şöyle ki:
Bu başvuruyu yapanların birçoğu listelerde yer alamayacak.
Listelerde yer alanların bir bölümü yerlerini beğenmeyecek.
Listede yer alıp yerini de beğenenlerin arasından seçilemeyenler olacak…
Anlayacağınız…
Parti içinde patlayacak dinamitler şimdiden imal edilmiş vaziyette.
Bu dinamitlerin bir bölümü listeler açıklandığında, bir bölümü de seçim yapıldığında patlayacak gibi…
Zira…
Tahmin ettiğim bazı isimler var ki başvuruda bulunan, listeye alınmadıkları ve yerlerini beğenmediklerinde çıkartacakları gürültünün dinamitten farkı olmayacak sanki…
Ne diyelim?
Seyreyleyelim çıkacak gümbürtüyü…


....


 


İşler nasıl diye kime sorsak…


Padişah atını çok severmiş…
O kadar severmiş ki adeta yaşam kaynağıymış at’ı onun için.
çevresindekileri sürekli “Aman haa… Atıma benden iyi bakın. Atımın hastalık ya da ölüm haberini getirenin bile başını keserim” diye uyarırmış.
Olacak ya, kısa bir süre sonra ölmüş at.
Herkesi büyük bir telaş almış.
Hiç kimse atının öldüğünü söylemek istemiyormuş Padişaha.
Sonuçta kellerinin gideceğin biliyorlarmış çünkü…
Ama bir şekilde de söylemek gerektiğinin farkındaymışlar…
Seyislerden biri “merak etmeyin ben söylerim” demiş.
çıkmış padişahın huzuruna başlamış padişah ile konuşmaya…
-Padişahım sizin atınız var ya yemek yemiyor…
-Nasıl yani…
-Su da içmiyor…
-Niye ki?
-Vallahi bilmiyorum, sırt üstü yatmış ayakları da havada…
-Allah Allah!
-üstelik kıpırdamıyor da…
Padişah dayanamamış:
-Yahu şuna öldü desene?
Seyis:
-Vallahi ben demiyorum padişahım. Siz söylediniz…
Şu sıralar kime işlerin nasıl gittiğini sorsak önce  “Durgun” diyor, ardından bu fıkrayı anlatıyor iyi mi?


.....


 


Böl ve yönet!


Bir gün Büyük İskender, büyük bir filozof olan hocası Aristo’ya sorar:

-“Zapt ettiğim topraklardaki insanları, yönetimim altında tutmak için ne yapmalıyım? ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim? Hapse mi atayım? Yoksa kılıçtan mı geçireyim?”

Aristo, “sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar” der ve ilk eler.

“Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar” der ve ikinci şıkkı da eler.

“Kılıçtan geçirirsen, onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür ve tahtını sallar” diyerek üçüncü şıkkı da eler ve şu nasihati verir:

-“İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin. Onlar birbirleriyle savaşırken, sen kendini hakem olarak kabul ettireceksin ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın.”

İşte bu hikâyeden yola çıkarak varacağınız sonuç şudur ki rakiplerini bölerek ya da onları bölünmüş vaziyette tutarak zayıf durumda bırakmak isteyen devletlerin, taa Büyük İskender’den bu yana izledikleri yol budur.

Yani, böl ve yönet politikasıdır.

Ortadoğu da bulunan pek çok ülke bu politika yüzünden mahvoldu.
Aynı politika yıllardır ülkemizin kapılarını da zaman zaman zorluyor.

Bir anlık gaflet bu politikanın kurbanı olmak demek…


.....


Artık bir düzen yani!


Dün bir dostumuz anlattı.
-“Eskişehir’deki Cumhuriyet yürüyüşlerini yıllardır izlerim. Yıllardır hepsine katılırım.  Yıllardır düzenleyenler aynıdır. Yıllardır katılanlar ve en önde yer alanlar da aynıdır. Yıllardır aynı düzensizliği görürüm. Maalesef bu özel günde bu güzel yürüyüşlere bir düzen getirilemedi. Ne yazık ki bu yürüyüşlere bir nezaket, bir zarafet getirilemedi. Yürüyüşe katılan bazı bayanların cafelerde oturan gençlere kızdıklarına şahit oldum. Böyle şeyler gerçekten gereksiz. O büyük güne gölge düşürebilecek davranışlar. Benim tavsiyem, bu yürüyüşleri düzenleyenler biraz daha özen göstersin, biraz daha kafa yorsun. çünkü sözünü ettiğimiz gün ülkemizin en önemli günü. Bu en önemli günde düzenlenen yürüyüş de daha bir özenli daha bir önemli olmalı”
Ne diyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi