1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Böyle bir kafa Eskişehir'de 35 yıl önce bile yoktu!

Bu şehirde 70'li yılların sonu, 80'li yılların başı sürecinin tanığıyız.
Eskişehir'de üniversite öğrencilerine öyle kolay kolay ev kiralanmazdı sözünü ettiğimiz yıllarda.
Dairelerte asılan “Kiralık” yazılarının altında genellikle “öğrenciye verilmez.” ibaresi yer alırdı.
Ev sahiplerinin üniversite öğrencilerine ev kiralamama nedenleri arasında, genelde evi kötü ve temiz kullanmamaları ile gürültü yapmaları gelirdi...
Bunun yanı sıra, sayıları az da olsa,  üniversite öğrencilerine ev kiralamayı ahlaki açıdan yanlış bulan ev sahipleri de vardı.
Bu zihniyeti taşıyan ev sahipleri için üniversite öğrencileri “potsansiyel ahlaksızlardı.”
Erkek öğrencilerin kaldığı eve bir kız öğrenci geldiğinde, ya da tam tersi olduğunda, hatta öğrenci balkona şortla çıktığında, ortalığı ayağa kaldıran “Başımıza taş yağacak. Bizim çocuklarımız bunlardan ahlaksızlık öğrenecek” diyen tiplerdi.
***
Birkaç yıl geçtikten sonra Eskişehir'de bu anlayış sahiplerinin de bakış açıları  değişmeye başladı.
üniversite öğrencilerini potansiyel ahlaksız gören insanların fikirleri süreç içinde  değişime uğradı.
Fikirlerin değişmesine neden olan 2 sebep vardı.
Birincisi; Bu şekilde düşünen ev sahiplerinin çocukları büyümüş, üniversiteyi kazanmış ve gittikleri şehirlerde anne ve babaları gibi düşünen insanlar yüzünden ev bulamaz hale gelmişlerdi.
Yani...
Ev sahipleri, üniversite öğrencilerine  yaşattıklarını bu kez aynı düşüncelere sahip başkaları tarafından kendi  çocuklarına yaşatılmasıyla yüz yüze gelmişlerdi.
İkinci neden ise; Para tatlı gelmişti.
Zira...
öğrencilere kiralanan evlerin aylık ücreti,  ailelere kiralanan evlerden iki kat daha fazlaydı.
3-4 öğrenci bir araya gelince yüksek kira öğrenciler için sorun olmuyordu.
Ev sahipleri de bir gözlerini kapatıp, evin değerinden fazla kirayı cebine indirmek suretiyle keyif oluyordu.
Sonuçta, 80'li yılların sonuna doğru her iki tarafın da memnun olduğu bir süreç başladı Eskişehir'de.
Para, ahlaki kaygıları da, malın kötü ve pis kullanılması endişelerini de unutturmuştu.
***

üniversite öğrencilerine kiralanan evlerin sayısı arttıkça, Eskişehirliler ahlaki ve diğer kaygıların boş yere olduğunu idrak etmeye başladı.
Bu durum şehir halkı ile üniversite öğrencilerinin bir anda  yakınlaşmasına yol açtı.
öyle ki;
Pek çok komşu, apartmanlarında oturan  üniversite öğrencilerine yemek taşır oldu.
Pek çok öğrenci, komşu çocuklarının derslerine yardımcı olmaya başladı.
öğrenciler okuldayken, komşu teyzeler bir çok öğrencinin evlerini temizledi.
Bir çok öğrenci komşusunun kömürünü çıkartıp, alışverişini yaptı.
Anlayacağınız;
Komşular üniversite öğrencilerinin yeni aileleri olurken, üniversite öğrencileri de komşuların yeni çocukları olmuşlardı.
Hatta, bağların öylesine kuvvetlendiği apartmanlar vardı ki;
Mezun olup Eskişehir'den giden ve meslek sahibi olan çok sayıda gemç, sırf öğrencilik yıllarındaki komşularını görmek, onlarla hasret giderip, eski günleri yadetmek için Eskişehir'e geliyordu.
İşte o süreç, Eskişehir halkının üniversite öğrencisini bağrına basıp, şehrin önemli bir unsuru olarak gördüğü ve aynı ortamda yaşamaktan sıkıntı duymadığı  bir sürecin de başlangıcıydı.
Ve bu süreç, Eskişehir'in hem “öğrenci kenti” hem de  “öğrenci Dostu Şehir” olmasını sağladı.
***
Geçenlerde, ünvanı Prof olan bir müptezel çıkıp “üniversiteler adeta fuhuş yuvası” dedi ya...
İşte o ahlaksız sözler üzerine yazma gereği duyduk yukarıda anlattığımız süreci...
Hatta...
üniversitelere ve üniversite öğrencilerine bu denli ahlaksızca  bakan bir kafanın, Eskişehir'de  35 yıl önce bile olmadığını anlatmak için yazmak istedik.
Dahası;
Bu şehirde bu ahlaksız şahısla aynı fikre sahip  bir tek kişinin dahi olmadığını düşündüğümüz için paylaşmak istedik.
Belki de;
Eskişehir'in bu yüzden gelişmiş, bu yüzden ilerici ve  bu yüzden Cumhuriyet şehri olduğunu bir kez daha  hatırlatmak istedik.


.....


Bu adil mi sizce de?


Yılbaşında 4 gün sokağa çıkma yasağı var.
Yasak boyunca pek çok işyeri kapalı olacak.
Kapalı olacak yerler arasında Oteller, Lokantalar ve Eğlence merkezleri de var.
Ancak...
Hem Otel, hem Lokanta hem de Eğlence salonlarını içinde barındıran sahil kenarındaki Oteller açık.
Hepsinde topluca konaklama yapılacak, hepsinde topluca yemek yenecek, hepsinde topluca konser dinlenip, eğlenilecek.
Bir taraf korona tedbirleri kapsamında kapalı olacak.
Diğer taraf sanki korona yokmuş gibi 4 gün süreyle açık kalıp, her türlü faaliyeti yapacak.
Belki de;
O otellerde konaklayıp, toplu halde yemek yiyen ve konserlerde topluca eylenen insanlar, orada kaptıkları virüsleri dört günün sonunda kendi şehirlerine taşıyacak.
Salgın yayılmasın diye kapalı kalan Anadoludaki Otel, lokanta ve eğlence salonları ise kapandığıyla kalacak.
Ve tüm bu yapılan anlamsız işin, dört gün boyunca işyerlerini kapatmaları istenenler tarafından anlaması, anlayışla karşılanması beklenecek.
Var mı böyle bir şey?


.....


Haberleri izlemek gelmiyor içimden!


Mesleğimiz olmasına rağmen televizyon kanallarında akşam haberlerini izlemek istemiyorum.
Bunun nedeni haber değeri olmayan haberlerin veriliyor olması değil.
Siyasilerin kayıkçı kavgasını andıran itişip kakışmaları hiç değil.
Yolsuzluk-Yoksulluk-Ahlaksızlık haberleri de değil.
Tahammül edemediğim haberler; hemen her akşam gündeme gelen SMA'lı çocukların ve ailelerini  o iç acıtan durumları ve dramları.
Nefes dahi alamayan, yaşamaları için sayılı günleri kalan, iyileşmeleri için ABD'den gelecek ilaca ya da oraya gidip tedavi olmasına bağlı olan, bunun için de 2,5 milyon dolara ihtiyaç duyulan o talihsiz çocuklar ile ailelerinin çaresizliği ile her akşam  karşı karşıya kalmamak.
Yanlış anlaşılmasın sakın!
Mesele, bu haberleri  izlemeyerek acı gerçeklerden kaçmak değil...
Mesele; Devletin bu talihsiz hastalıkla tanışan topu topu 1000 tane talihsiz çocuğa iyileşme ve yaşama şansını yaratmıyor olması.
-'Bir devlet nasıl oluyor da 1000 tane  hasta çocuğuna çare bulamıyor?” sorusuna bulunamayan cevap aslında insanın işçini acıtan.


.....


BİRAZDA GüLMEK LAZIM


Büyük şirketlerden birinin patronu, bilgisayar sistemleriyle ilgili önemli bir arızanın acilen giderilmesi için bilgisayar mühendislerinden birinin evine telefon etmesi gerekir.
Adamın evine telefon eder ve karşı taraftan fısıldayan bir çocuk sesi "Alo" der.
Patron sorar "Baban evde mi?"
çocuk fısıldayarak cevap verir "Evet"
Patron sorar "Onunla konuşabilirmiyim?"
çocuk fısıldayarak cevap verir "Hayır"
Patron şaşırarak "Peki annen evde mi?"
çocuk fısıldayarak "Evet"
Patron , "Peki onunla konuşabilirmiyim?"
çocuk yine fısıldayarak "Hayır"
Patron çocuğun cevapları karşısında şaşırır ve en iyisinin bir büyükle konuşmak olacağını düşünerek sorar,
"Orada başka kimse var mı?"
"Evet" der çocuk fısıldayarak , "Bir polis memuru var"
Mühendislerinden birinin evinde polisin ne işi olduğuna anlam veremeyen adam sorar
"Memur beyle konuşabilir miyim?"
"Hayır" der ufaklık, "Şu anda meşgul"
İyice meraklanan patron: "Neyle meşgul?"
çocuk fısıldayarak cevaplar: " Annemle babamla ve itfaiyeci amcalarla konuşuyor"
Meraklanan ve endişelenen patron , telefondan gittikçe artan bir gürültü duyar "Bu ses de ne? Diye sorar.
"Bir helikopter" der çocuk, hala fısıldayarak.
Panikleyen patron: "Neler oluyor orada" diye sorar
çocuk hala fısıldayarak: "Arama kurtarma timi geldi"
Patron endişeli ve neler olduğunu bilmemenin kızgınlığı içinde: "İyide neyi arıyorlar"
Küçük çocuk hala fısıldayarak ve kıkırdayarak cevap verir "Beniiiii"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi