1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

O zaman iktidar olacaksın kardeş!

Eskişehir’deki AK Parti aktörleri yıllardır büyükşehir belediyesinin uygulamalarından ve Büyükerşen’den yakınır.
Aynı AK parti aktörleri yine yıllardır Tepebaşı Belediyesi uygulamalarını eleştirip, Ahmet Ataç’tan yakınır.
Yeni olması nedeniyle şu son 4-4,5 yıldır Odunpazarı Belediyesi uygulamalarından ve Kazım Kurt’tan yakınır AK parti’nin Eskişehir’deki temsilcileri.
öte yandan…
Eskişehir’deki CHP belediye başkanları AK Parti iktidarından yakınır.
İktidarın çoğu hizmeti engellediğini söyler.

İktidarda olan partinin CHP’li belediyelere adil davranmadığını, kendinden olmayan tüm belediyelere ayrımcılık yaptığını söyler.

Her iki taraf da haklı aslında…

 Ancak…
Haklı olmak yetmiyor.

Güçlü olmadıktan sonra sizin haklılığınız kimseyi çok da ilgilendirmiyor.

Yapılacak olan şey iktidar olmaktır.
AK Parti belediyeleri almadıktan, CHP’de iktidar olamadıktan sonra, her iki tarafın da yakınmaları aynen bu güne kadar olduğu gibi sürüp gider…
Biri, sahip olamadığı CHP’li belediyeleri eleştirip durur, diğeri hükümetin kendilerini engellediğini söyleyip gezer.
Bir taraf, bir türlü sahip olamadığı belediyeleri eleştirme ile geçirir günlerini, diğer taraf bir türlü sahip olamadığı iktidarın çıkarttığı engellerle doldurur günlerini.


.....


AK parti kazandığında, CHP kaybettiğinde imkansızı başaracak…


AK Parti Eskişehir’de belediyeleri kazansa, elbette bu bir sevinç vesilesi olur.
Kaybetse umurunda bile olmaz.
Zira zaten kazanılamayan bir şehir Eskişehir.
Ankara’dan bakıldığında mahalle gibi görünen Eskişehir’in kaybedilmesi, partinin başında bulunan isim ya da isimlerin kahrolmasına falan yol açmaz…
-“Zaten alamıyorduk” denir ve unutulur…
CHP için durum biraz farklı…
CHP Eskişehir’de belediyeleri alsa çok büyük sürpriz olmaz.
Sevinilir elbette seçim kazanıldığı için.
Ancak…
Zaten elinde bulunan belediyeleri muhafaza etmiş olacağı için beklenen bir sonuç olarak yorumlanır.
Fakat…
CHP Eskişehir’de belediyeleri kaybederse, bu durum büyük sürpriz olarak değerlendirilir.
CHP’nin Eskişehir’deki 3 belediyeyi kaybetmesi, ülke genelinde, partinin İzmir’i kaybetmesi kadar büyük bir etki yapar.
Hatta ülke genelinde…
AK parti’nin en büyük başarısı, CHP’nin en büyük başarısızlığı olarak ortaya çıkar bu durum.
O nedenle…
Eskişehir’deki seçimlerde AK Parti’nin kaybetme toleransı var…
Ama CHP’nin kaybetme toleransı pek yok…
çünkü…
AK Parti belediyeleri kazandığında, CHP ise belediyeleri kaybettiğinde imkansızı başarmış olacak…


.....


(Yeni yılın ilk gününde)
 Ağaçlar ve insanlar…


Yılbaşı gecesinin ertesi günü…
Yani dün!
Sabah saat 10.00 civarı…
Sokak ve Caddeler bomboş.
Belli ki uzun ve eğlence dolu gecenin ardından herkes yorulmuş vaziyette evinde uyuyor.
Hava eksi 2-3 derecede ve insanın yüzünü yakan rüzgârla birlikte hafiften de kar serpiştiriyor.
Araçların bile tek tük geçtiği sessiz Cadde ve Sokaklarda sadece belediye temizlik görevlileri var…
çoğunluğu kadınlar…
Buz gibi havadan daha az etkilenmek için kat kat giyinmişler…
öyle ki, bazılarının başında üst üste giyilmiş 2 tane şapka dahi var…
Orta yaşın biraz üzerinde olduğunu tahmin ettiğimiz kadın görevlinin yanından geçerken “Günaydın… Kolay gelsin” diyoruz.
Süpürmeyi bırakıp, iki eliyle süpürgesinin sapına tutunup ve derin bir nefes alıp, ağzından “Sağ ol” sözcüğü çıkıyor…
Normalde diyalog bitmiştir değil mi?
Rutin bir selamlaşmanın ardından siz yolunuza gidersiniz, karşınızdaki de işine devam eder…
öyle olmuyor işte!
Belki, o sabahın ıssızlığı ve sessizliğinin yarattığı ruh halini ortadan kaldırma adına, diyalogu biraz daha uzatma isteği duyuyor ve o yerleri süpürmeye tekrar geçmeden bir laf daha atıyoruz:
-“Bu günün sabahında da çalışmak talihsizlik olsa gerek değil mi?”
İki eliyle üst üste giydiği şapkalarını muntazam hale getirdikten sonra yanıtlıyor:
-“Ne yapacaksın ki! İş işte!”
Sonra rutine bağlanıyor diyalog.
-“Zor iş ama… Soğukta, herkes evinde dinlenirken böyle sokaklarda”
Daha soru bitmeden…
-“Kolay iş mi var?” diye soruya soruyla cevap veriyor önce.
Ardından da…
-“İş zor değil de, zorlaştıranlar olmasa” diye bir cümle çıkıyor ağzından…
Şaşırıp, “Kim onlar?” diye soruyoruz. Ne yalan söyleyelim, aklımıza önce işverenin kendilerine çıkardığı zorluklar geliyor.
-“Şartlarınızı mı zorlaştırıyorlar? Gereğinden fazla mı çalıştırıyorlar? Haklarınızı mı vermiyorlar?” diye sıralıyoruz bir anda…
-“Yok yok yanlış anladın. İşimizi zorlaştıran işverenin sağladığı çalışma koşulları değil” diyor önce.
Devamında da…
-“İşimizi zorlaştıran Ağaçlar ve İnsanlar” diyor…
Başta anlamıyoruz ne demek istediğini…
-“Nasıl yani?” diye soruyoruz ister istemez…
Son derece düzgün kurduğu cümlelerle anlatıyor:
-“Bizi en çok sonbahar aylarında ağaçlar zorlar. Neredeyse 2 ay boyunca ağaçlardan düşen yaprakları temizleriz. Biz temizleriz onlar dökülür. Neyse ki 2 ayla sınırlıdır bu. Bu 2 ay boyunca cadde ve sokaklardan çuvallar dolusu yaprak temizleriz. Ama insanlar! Onlarınki 12 ay boyunca devam eder. Ellerine ne geçerse yere atarlar. Oturma bankının önünü süpürürüz, daha arkamızı döndüğümüzde bankta oturanlar elindeki çöpü gözümüzün içine baka baka ve az önce temizlediğimizi gördüğü halde  yere atar. Annesi elindeki kâğıdı atar, çocuğu yediği şekerin ambalajını atar, baba sigarayı atar. Yaşlısı genci, çocuğu kadını erkeği sürekli atar da atar. Senin anlayacağın, onlar atar biz temizleriz ve bu her gün böyle devam eder gider”
Şaşınmış vaziyette dinlerken, ağzımızdan istem dışı “Vay be! Ağaçlar ve insanlar he…” cümlesi çıkıyor…
O ise, söylediği şu son cümlesiyle bizi daha da şaşırtıyor:
-“Ağaçlar için yapılacak bir şey yok. çünkü yaprak dökmek onların doğasında var. Değiştiremeyiz. Ama ben insanların da doğasında pisletmek olduğunu bu işe başladığımda öğrendim. O yüzden ağaç yapraklarını temizlemekten hiç gocunmuyorum. Ağaçlar döküyor ben temizliyorum. Ama insanlar var ya insanlar! Hiçbirinin ağaç kadar gözümde kıymeti yok! Hani bazen birbirlerini aşağılamak için ‘Odun gibi’ falan derler ya. O insanlar o oduna kurban olsun bence!”
Temizlik görevlisi kadının yanından “Kolay gelsin” diyerek ayrılıp, gazeteye geliyorum…
-“bunu yazmalıyım” diyorum kendi kendime…
Yazıyı tamamladıktan sonra “Acaba yazının kahramanı da bir şekilde haberi olup okur mu yazıyı?” diye düşünüyorum kendi kendime…
Sonra “Okumasa da olur” diyorum.
öyle ya…
Yazıyı asıl okuması gereken o değil ki?
Asıl okuması ve yazıdan ders çıkartması gerekenler, o gün boyu cadde ve sokakları pisletmeyi adeta doğaları haline getirenler değil mi?


.....


Biraz da
gülmek lazım


Deliler hastanesinde bir grup deli, birbirlerine sürekli aynı fıkraları anlatarak gülerlermiş. Bir gün içlerinden birisi:
"Arkadaşlar biz hep aynı fıkraları anlatıp gülüyoruz. Biz bu fıkraları numaralandıralım, numarayı söyleyince aklımıza o fıkra gelir ve güleriz." demiş.
Herkes bir ağızdan tamam demiş. Fıkraları numaralandırmışlar. İçlerinden birini numaraları söylemesi için seçmişler.
Adam: "9" demiş, herkes kakır kakır gülmeye başlamış. "37" demiş, yine herkes gülüyormuş. 1 hafta sonra hastaneye bir deli daha gelmiş, koğuşa girmiş bakmış ki birbirlerine sayı söyleyip gülüyorlar. İçlerinden birine sormuş:
"Yahu arkadaş, siz neden birbirinize sayı söyleyip kakır kakır gülüyorsunuz?"
Adam durumu izah etmiş ve yeni gelen deli:
"17" demiş, herkes gülmüş. "39" demiş herkes yine gülmüş. "70" demiş. Bu sefer herkes daha fazla gülmeye başlamış. Adam demiş ki: "Neden buna daha çok güldünüz?" İçlerinden birisi: "Bu fıkrayı daha önce hiç duymamıştık."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi