1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

İzinden gitmek, meşaleyi ileri taşımak...

Prof Dr Orhan Oğuz sağ görüş sahibi bir isimdi…
Adalet Partiliydi…
Milli Eğitim bakanlığı yaptı.
Hatta Süleyman Demirel’in karşısına genel başkan adayı olarak bile çıktı.
Seçimi kaybetti. Kazansaydı, partinin başında Süleyman Demirel’in yerinde o alacaktı.
Başbakan olarak ülkeyi yönetecek, belki Cumhurbaşkanı olacaktı.
En yakınındaki isim ise sol görüşlü olduğu bilinen Yılmaz Büyükerşen idi…
Kuruluşuna emek verdiği üniversiteyi gönül rahatlığıyla teslim edeceği tek isimdi.
-“Ben sağcıyım o solcu” diye düşünmedi.
Muhtemelen…
-“Bu işi o yapar.” dedi.
Aksini, yani siyasi düşünseydi, Anadolu üniversitesinin ilk Rektörü Yılmaz Büyükerşen yerine belki de, sırf Adalet Partisi’ne yakın olduğu için liyakat sahibi olmayan başka bir isim olacaktı.
HHH

Prof Dr Yılmaz Büyükerşen sol görüş sahibi bir isimdi…
12 Eylül darbesi sonrasında, darbe yönetimi Anadolu üniversitesi’nde görev yapan bazı hocaların isimlerinin bulunduğu bir yazı gönderdi…
Yazıda “Bunları hemen üniversite’den uzaklaştıracaksın” ibaresi yer alıyor, uzaklaştırılacakların isimlerinin bulunduğu liste de yazının hemen altında yer alıyordu.
üniversiteden uzaklaştırılacakların listesinde, o dönem Refah Partisi görüşüne sahip Nabi Avcı’nın da ismi yer alıyordu.
Büyükerşen, yazı ve listeyi gönderen sıkıyönetim komutanına gitti doğruca…
-“Bu listede bulunanlar farklı siyasi görüşe sahip olabilirler. Ancak hepsi liyakatli ve iyi hocalar. Bunları üniversiteden uzaklaştıramam. Gelin bu işten vazgeçin.” dedi.
Sıkıyönetim komutanlığı “Karar verildi. Hepsini üniversiteden atacaksın!” dediğinde ise Büyükerşen “O zaman beni de mazur görün. Bu şekilde bu görevi sürdürmem mümkün değil. Hemen rektörlükten istifamı sunayım.” cevabını verdi.
Sıkıyönetim komutanlığı göze alamadı Büyükerşen’in istifasını.
Kararından vazgeçti, böylece farklı siyasi görüşlere sahip olsalar da akademisyenler üniversitede görevlerine devam etme imkanı buldu.
Büyükerşen o dönem o akademisyenlere sahip çıkmasaydı, Nabi Avcı dahil birçok akademisyen işsiz kalacak, hayatlarının seyri değişecek, Nabi Avcı dahil pek çoğu belki de bugün oldukları yerde olamayacaklardı.
HHH

Sonraki süreçte de benzeri olaylar yaşandı Anadolu üniversitesinde…
 Birçok rektör döneminde, rektörlerin siyasi görüşüyle aynı görüşe sahip olmayan akademisyenler arasında siyaset tercihinde bulunanlar, çeşitli partilerden adaylık deneyenler oldu.
Hiçbiri, sahip olduğu siyasi görüşü nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılmaya zorlanmadı.
Rektörle siyasi görüşü tam tersine olan akademisyenler, hocalıklarını yapmaya, derslerini vermeye devam ettiler.
çünkü…
üniversitenin kriteri ve mevzusu siyasi görüş değil, liyakatti…
HHH

Şimdi tüm bunları niçin yazdığımıza gelelim!
Anadolu üniversitesi Rektörü, öğretim üyeleri ve öğrencilerinden oluşan bir heyet Prof Dr Orhan Oğuz’un evine bir ziyaret gerçekleştirmiş…
Vefa adına son derece nazik ve zarafet içeren bir davranış…
Bu ziyarette üniversite Rektörü “En büyük gayretimiz hocamızın izinden gitmek, yaktığı meşaleyi ileriye taşımak”  demiş…
Bu da son derece güzel bir nezaket örneği…
Ama gelin görün ki Anadolu üniversitesi’nde son birkaç gündür bazı öğretim üyelerinin istifaya zorlandığı, bazılarından derslerin alındığı, bazılarının sözleşmelerinin yenilenmediği, bazılarına ise habersiz soruşturma açıldığı gibi haberler dolaşıyor…
Bu haberler doğruysa ve nedeni de yüz kızartıcı ve terör gibi bir suç veya liyakatsizlikse, diyecek tek bir lafımız yok.

Fakat…
Bu haberler doğruysa ve nedeni de sırf siyasi görüş ise, işte o zaman eski değerli hocaların izinden gitme ve onların yaktığı meşaleyi ileriye taşıma gayreti biraz havada kalır.
çünkü onlar bunu hiç yapmadığı gibi yapılmasına da engel oldu.
Anlattıklarımıza inanmayan açıp başta Nabi Avcı olmak üzere eskilere sorsun!


.....


Akıllanmak gibi bir derdimiz
yok ki zaten!


Millet olarak başımıza bir felaket gelmeden akıllanmıyoruz…
Gerçi akıllanıp da ne yaptığımız tartışılır da…
çoğu insanın zaten akıllanmak gibi bir derdi olduğunu da zannetmiyoruz o ayrı…
Başka ülkelerin 10 yılda yaşayacaklarını biz bir hata içinde yaşıyoruz, yine aklımız bir karış havada.
Efendim!
Daha dün önemli bir televizyon kanalında önemli bir haber!
Tam 5 milletvekili ile röportaj yapılmış.
İki tane akademisyen konuşturulmuş.
Bir tane de gıda mühendisi…
Konu “Dut pekmezinin yararları”
Tam 7,5 dakika sürdü haber “Saymakla bitmiyor” diye başladı, “saymakla bitmiyor” diye bitti.
Cumhurbaşkanı “her sabah bir kaşık içiyorum” dedi ya, seferber olmuş televizyon kanalı…
çığ, uçak kazası, idlib hak getire!
Varsa yoksa Dut Pekmezi…


.....


öyleyse böyle!


İnsanlar Dünya’da neler olup bittiğini merak eder… (Bu durum herkes için geçerli değildir. çünkü bazı insanlar, dünya yansa umurlarında bile olmaz)
İnsanlar yaşadığı ülkede neler olup bittiğini merak eder (Bu durum da herkes için geçerli değil tabii. Bazı insanların umurunda bile değildir ülkede neler olup bittiği. çünkü bahsettiğimiz bu insanlar 200 kelime kullanma kapasitesine sahip, derdini anlatacak kadar Türkçe bilen, karnını öyle ya da böyle doyuracak kadar az bir gelire sahip ve her söylenilene kayıtsız şartsız inanacak biçimde programlanmışlardır adeta!)
İnsanlar yaşadığı şehirde neler olup bittiğini merak eder.(Bu durum da herkes için geçerli değildir. Bazı insanlar için de şehrinde neler olup bittiğinin pek önemi yoktur.)
O yüzden, koyu renkle tarifini yaptığımız insanları bir kenara koyup, Dünya’da, ülkesinde ve Şehrinde neler olup bittiğini önemseyen ve umursayan insanlar adına bir şeyler söylemek gerekirse, ortaya şöyle enteresan bir durum çıkıyor.
Mesela…
Sürekli yayın yapan ulusal ve uluslararası televizyon kanalları ile internet sayesinde, dünya’da neler olup bittiğini anında öğrenme şansına sahibiz.
Yine…
Sürekli yayın yapan ulusal ve uluslararası televizyon kanalları ile internet sayesinde, ülkede neler olup bittiğini dakikasında öğrenebiliyoruz.
Bu durum, “Acaba kendi şehrimde neler olup bitiyor?” merakı ve ihtiyacını ortaya çıkartıyor.
İşte! Yerel basın insanların bu alandaki ihtiyaçlarını karşılamada devreye giriyor ve önemli bir misyonu üstleniyor.
Bu yüzden diyoruz ki;
Dünya ve ülke medyası içinde şehrini ve şehrinde neler olup bittiğini bulamayan insanların tek başvuracakları ortamdır yerel basın…
Yerel basın, Dünya ve ülke medyası içinde sesini duyurması mümkün olmayanların da sığınabilecekleri tek limandır aynı zamanda…
Dahası…
Uluslararası ve ulusal medya’dan yakınıp, tepkilerini protestoya varır şekilde gösterenlerin de, koruyup, kollayıp,  sahip çıkması gereken tek mecradır yerel basın…
Son söz: Elinde var olan tek mecranın kıymetini bir türlü bilmeyen ve anlamayanların, yanına bile yaklaşamadıkları diğer mecralardan sürekli yakınma hakları da yoktur…


 


.....


Biraz da gülmek lazım


Bir Amerikan, bir Rus ve bir Türk pilot kendi aralarında konuşurlarken Amerikalı pilot övünmeye başlamış.
Benim kullandığım uçak 750 kişi ve bir de beyzbol takımı alıyor.
Rus pilot hemen atılmış ve...
-O da bir şeymi? Bizim uçak 800 kişi ayrıca 5 adet futbol takımı alıyor.
Sıra Türk pilot'a gelince arkadaşlar demiş.
-Bizim uçaklar mı daha büyük yoksa sizinkiler mi pek bilemiyorum.Ama geçen Istanbul-Singapur seferini yaparken uçağın orta bölümünden tuhaf sesler geldi.
Hostese,git bir bakıver ne oluyor dedim.
BMW motosklet'e atlayıp gitti.Yarım saat sonra döndü ve 'Bir şey yok efendim her şey normal'dedi
Bunun üzerine yardımcı pilotuma 'kuyruk tarafına bir bakıver. Belki ses oradan geliyordur'dedim.
Ferrariye atlayıp gitti.Bir saat sonra döndü ve 'önemli bir şey yok kaptanım'dedi.
Tuvaletin penceresi açık kalmış.İçeriye bir Boeing 767 girmiş.
Lambanın etrafında dönüp duruyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi