4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

ÖĞRETMENE VERİLEN DEĞER

                            
            Şehir Okulları, eğitim-öğretin yılı başı, eğitim seminerine konuşmacı olarak katılan eğitimci-yazar İlyas KüçüKCAN ’ın “ çağdaş eğitimde bir ömür” adlı sunumu ile köy enstitülerindeki eğitimin öncesi ve sonrasıyla ilgili konuşması, öğretmenler tarafından büyük ilgi görmesi,  programın sonunda, özel şehir koleji kurucusu Sayın Ufuk HOCAOĞLU  tarafından  değerli eğitimci, Sayın  İlyas KüçüKCAN’ a, plaket vererek teşekkür etmesi öğretmene verile değer açısında, örnek bir davranıştır.
           Seminere, konu olan ve 17 Nisan 1940 yılında kurulan, Köy Enstitüleri, dünyaya örnek bir projeydi. Ne yazık ki halen, önemi yeterince anlaşılamadı. Oysa Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, bugün, Türkiye’de, her şey çok farklı olurdu
            Köy Enstitüleri, programı, çok yönlü eğitimi benimsemişti. Genel kültür ve beceriler yanında, edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinlikler, her öğrencinin, doğal hakkı sayılıyordu. Her sabah güne, jimnastik, ya da halk oyunları ile başlanırdı.
           Eğitim yaşamının, tümüne sanat, hareket ve yaratıcılık egemendi. Her öğrencinin, bir müzik aleti (genellikle mandolin) çalması zorunlu idi. Halk kültürünün, tüm malzemesi, taşınıp işleniyordu.
           Köy Enstitülerde, her hafta bir eğlenti düzenlenir, bu etkinliğe yönetici ve öğretmenler de katılırdı. Bu eğlenti programları, piyes, müzik, gösteri, halk oyunu, orta oyunu vb. etkinliklerden oluşurdu. Bu etkinlikleri, çevredeki köylüler ve öğrenci velilerinden konuk olanlar da izlerlerdi.
            Köy Enstitülerinde, uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi, “öğrenciyi merkeze” koymuş ve onun etkin kılınmasını, temel almıştı. Ekip çalışmaları ve bireysel etkinlikler, öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından, vazgeçilmez koşuldu. UNESCO tarafından, dünyaya, Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmiştir.
             Köy Enstitülerinden mezun olan Cumhuriyetin, eli öpülesi emekli öğretmenlerimiz, kimi hasta, kimide yapayalnız. İlerlemiş yaşları ile zoraki çeşitli işlerde çalışarak, ailesini geçindirebilme gayret ve çabası içindeler. Azda olsa, emekli maaşlarına katkı yapabiliyor. Ama büyük çoğunluğu, hasta ve gücü yetmediği için, emekli maaşıyla geçinmek zorunda.
            Ayrıca emekli öğretmenlerimizin, ne hastalığından, ne de ölümünden haberimiz olmaz.Oysa beraber çalıştığı arkadaşlarına, son görevimizi yapmak isterler.. Yıllardır, her gelen öğretmen Evi Müdüründen, Ayrıca da köşemizde, emekli öğretmenlerin ölümünde, bir telefon zinciri çıkartılmasını istedik.
          Söz verildiği ve düşünelim dendiği halde, bugüne kadar, bu yönde tek adım atılmadı. Oysa 21 Şubat 1993 tarihinde, yürürlüğe konan, özellikle de sosyal konuları kapsayan, öğretmen Evleri "UYGULAMA YöNERGESİ" ile getirilen hizmet modelinde, öğretmenler, "EMEKLİ öĞRETMENLER" ve bakanlık mensuplarının, "öLüM","HASTALIK" ve emeklilik hallerinde, yapılacak sosyal yardımların ve kurulacak sosyal ilişkilerin, merkezi olacaktı.
         ölen personel ve emekli öğretmenin, ailesi ve yakınları ile birlikte cenazenin resmi ve dini töreni ve defnedilmesi, öğretmen evleri yönetimlerinin aktif katılımı ve yardımları sağlanacaktı.
         Hepsi vaat ve sözde kaldı. Bir telefon zinciri bile esirgendi. O koca çınarlar, arkadaşlarının, haberi olmadan, ebediyete sessizce göç ettiler. Bu Cumhuriyet çınarlarına, "AHDE VEFASIZLIK" değil de nedir?
                  Oysa emekli öğretmenlerimiz, vatanın en ücra köşelerinde, meslek onuru ve bilinci ile hizmet yaptılar.  Millet Mektepleri’nden, çığ gibi akıp gelen, Cumhuriyet döneminin ‘eli öpülecek’ idealist öğretmenleriydi. Cumhuriyetin, o buram, buram kokan,  ideal duygularını, içinde sımsıcak terennüm eden,  kar, tipi, çamur demeden okulunu, köylü vatandaşı ile birlikte yapan, okulunu tamir eden, yol yapan, köylümüzü, bilgisi ile ışıklandıran, onlardı.
                 Beş numara lamba ışığında, plan yapan, kitap okuyan, daha çok okumaya kendisini adayan, öğrencilerini geleceğe hazırlamak için, çaba gösteren onlardı. Belki de bugün, aramızda yaşamıyor. Ama tek övüncümüz, onların bizlere bıraktığı kalıcı izlerdir 
              Onlar, Cumhuriyetimizin, o coşkulu, o heyecanlı “fikir taşıyıcıları olarak, bütün vatan sathında, “Atatürkçü düşüncenin” ışığı ve meşalesi ile bizlere bir ışık, bir yön oldular..  Köyden şehre gelmek için, balçık çamurlara, bata çıka, ya da hasta çocuğunuzu, muayene ettirmek için  “öküz arabasının “ ağır, ağır yol kat etmesine sabrettiler.
                   Bütün bu olumsuzluklara rağmen,  çalışma azimlerinden, iradelerinden, hiçbir şey kaybetmediler. Bugün emekliler ama meslekten hiç kopmadılar.. çünkü emeklilik öğretmenlerin, meslek hayatında bir halkadır. Fakat kesinlikle de son halka değildir. Emekli de olsalar da görevleri devam eder.   Eğitimci-yazar Sayın İlyas KüçüKCAN, en güzel bir örnektir.
                Sayın KüçüKCAN ve Şehir okulları yönetici ve öğretmenlerini kutluyoruz…


















Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi