1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Aman ha! Bir yanlış bütün doğruları götürmesin!



Salgın nedeniyle Açık öğretim Fakültesi, İktisat ve İşletme bölümlerinin Ara Sınavları internet tabanlı ortamda yapılmaya başlandı.
Daha basit anlatımla;  öğrenciler evlerinde, internete bağlı bilgisayarlarının başında sınava girdiler.
Böyle bir yöntemin, yani uzaktan sınav yapmanın güvenli ve sağlıklı olup olmayacağı günler öncesinden tartışılıyordu.
Nitekim sınavların yapılmaya başlamasıyla birlikte gündeme gelen iddialar, bu tartışmaların boş yere yapılmadığını, endişelerin yok yere çıkmadığını ortaya koydu.


 


Şöyle ki:
-Kimin, kimin yerine sınava girdiğinin belli olmadığı, 50 lira karşılığında öğrenciler adına sınava girenlerin olduğu…


 


-öğrencilerin internet üzerinde grup oluşturarak, dersleri bölüştüğü ve herkesin her derse çalışmak yerine, tek bir derse çalışıp sınav anında cevapları paylaştıkları…


 


 -Cevapların sınav anında, internet üzerinde oluşturulan gruplarda paylaşıldığı ve doğru cevapların hep birlikte işaretlendiği gibi bir takım iddialar basında yer almaya başladı.
Sonuç olarak...
İnternet üzerinden yapılan sınavların güvenli ve sağlıklı olmadığına ilişkin bir çok iddia ortaya atıldı.


 


xxx


 


Eğer bu iddialar doğru çıkarsa ki bize kalırsa çıkma ihtimali var gibi görünüyor, bu konuya ilişkin daha işin başında  “İnternet üzerinden sınav mı olur? Evlerinde sınava girenlerin, bir yanda defter kitap açacak, bir yandan da arama motorlarını hazır hale getirerek soruları cevaplayacak. Böyle bir yöntemle yapılan sınavdan nasıl sağlıklı sonuç alınır ki?” diyenler haklı çıkacak..


 


öte yandan…


 


Yine iddialar doğru çıkarsa, internet üzerinden sınav yapmaya karar verenlerin de bu işte resmen çuvalladıkları anlaşılacak.


 


Peki, bu sonuç nelere mi mal olacak?


 


Bir kere, Açık öğretim Fakültesinin yıllardır titizlikle gerçekleştirmiş olduğu “güvenilir sınav uygulaması” çöpe gitmiş olacak.


 


Diğer taraftan…


 


Sınavlara yönelik bundan böyle şaibe söylentileri yerleşik bir hal almaya başlayacak.


 


Daha da önemlisi…


 


Yıkılması için yıllarca büyük çabalar harcanan “hikâyeden fakülte” algısı, bu süreçle birlikte kamuoyunda yeniden hortlayacak.


 


En kötüsü de…


 


Tüm bu sayıklarımız, bu fakültenin bölümlerinden alınan diplomaları kıymetsiz hale getirecek.


 


O nedenle!


 


Umuyoruz ki internet üzerinden yapılan sınavlara yönelik iddialar doğru çıkmaz…


 


Eğer bir tek iddia bile doğru çıkması halinde gerekli müdahale biran önce yapılır.


 


Aksi takdirde…


 


Bu sınav yöntemi tarihe “bir yanlışın bütün doğruları götürdüğü” bir sınav olarak geçer.


 


Yazık olur!


 


 


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Asıl travma salgın sonrasında!


üç büyük ekonomik krizi bizzat yaşadık.
İlki 1994 yılında ve çiller’in Başbakanlığı dönemindeydi.
Cari açığın kapanması ve borçların döndürülebilmesi için özelleştirmeye gitme kararı alınmış, bu karar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.
İptal kararıyla birlikte ülkeden müthiş bir para çıkışı oldu.
Kredi notları düşürüldü. Dolar bir günde yüzde 14 değer kazandı.
Dört ay içinde Türk parası dolar karşısında yüzde 160 değer kaybetti.
çok iyi hatırlıyorum, çevrem iflas ederek işyerlerini kapatanlar ve işsiz kalanlarla dolmuştu.
Her sohbet neredeyse  "Kriz yüzünden işyerimi kapatmak zorunda kaldım" ya da "Kriz yüzünden işsiz kaldım" cümleleriyle başlıyordu.
Yaşanılan kriz işyerinden ya da işinden olan binlerce insana, yıllar sürecek bir travma yarattı.


 



xxx

2001 yılı, malum Anayasa Kitapçığı fırlatılması ile yaşanan ekonomik kriz.
Gecelik faizler yüzde 5 bin ila 7.500 Aralığının görüldüğü kriz olarak tarihe geçti.
Borsa çöktü, binlerce firma kapandı.
Yüz binlerce insan işsiz kaldı.
İşi gücü yerinde olan pek çok tanıdığın bir gecede yıllarını verdiği işyerlerini kapatmak zorunda kaldığına şahit olduk.
En sağlam işte çalıştığını düşündüğümüz pek çok dostumuzun bir gecede işlerine son verildiğine tanıklık ettik.
Yaşanan kriz yüzünden pek çok ailenin dağıldığını gördük gözlerimizle.
Pek çok insanın elinde neyi var neyi yoksa kaybettiğini ve sonraki süreçte hiç de hak etmediği bir hayat yaşamak zorunda kaldığına üzülerek şahit olduk.
Hiçbiri işi tersine çeviremedi.
İçlerinde kahrında ölenler, ortadan kaybolanlar, evini yurdunu dağıtanlar oldu.
Bir yandan normal yaşam sürüyordu sürmesine ama travmayı yaşayanlar için normal bir hayat artık yoktu ve yıllar geçse de olmayacaktı.


 



xxx


 



En son 2007-2008 krizine şahit olduk.
Dış kaynaklıydı kriz.
Tüm ülkeleri olduğu gibi ülkemizi de etkiledi.
çok kişi iş yerini kaybetti.
Yine çok kişi işinden oldu.
Koca firmalar küçük faturalarını bile ödeyemez hale geldi.
Her gün bir firmanın battığı haberini alıyorduk.
Hiç tahmin etmediğimiz büyük firmaların çekleri birbiri üzerine vuruluyordu.
Batan, yanında birkaç firmayı da batırır hale gelmişti resmen.
Travma atlatılacak gibi değildi.
Atlatılamadı da.
çok kişinin canı yandı.


 



xxx


 



Netice olarak, her üç ekonomik kriz de ülkeye çok şey kaybettirdi.
Şimdi:
Yaşamakta olduğumuz salgının bertaraf edilmesi sonrasında, ortaya çıkacak ekonomik krizin ne boyutta olacağının endişesi var.
Kimileri, her üç krizin verdiği zararın toplamından da büyük bir tahribatın olabileceğini öngörüyor.
Bir takım ekonomistler ise  "önceki üç krizi mumla arayabiliriz" diyor.
Bu da ister istemez büyük endişe yaratıyor.
Sözün kısası: Kurtuluş savaşının kazanılmasının ardından, Ulu önder Atatürk’ün gösterdiği "Asıl mücadele şimdi başlıyor" hedefinde olduğu  gibi, biz de asıl mücadeleyi, salgın savaşını kazandıktan sonra vereceğiz anlaşılan. ...
Ekonomik alanda vereceğimiz bu mücadele, en az salgına karşı verdiğimiz mücadele kadar zor, üzücü sonuçları olan ve endişe ile dolu olacak sanki...


 


Umarız, salgın savaşını kazandıktan sonra yaşayacağımız şimdiden belli olan ekonomik krizin travmasını da kısa sürede atlatabiliriz…


 



,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Sakın ha!


 


 


İnsanlar salgın nedeniyle 40 günü aşkındır evlerinde.


 


Hiçbir şeyi umursamayanları bir tarafa ayırırsak, bir ayı aşkın süredir evlerinde olan insanlar, zorunlu olmadıkça evlerinden çıkmıyor.


 


Hem kendi sağlıklarını hem de çevredeki insanların ve toplumun sağlığını önemsedikleri için evlerinden burunlarını dahi çıkartmıyorlar.


 


Ancak…


 


Son günlerde insanlarda bir yılgınlık olduğu gözleniyor.


 


Bazılarının artık tahammül sınırlarını zorladığı ve büyük bir sıkıntı yaşadıkları tahmin ediliyor.


 


İnsanlar, evlerine hapsolmanın getirmiş olduğu travma ile neredeyse “lanet olsun!” noktasına gelmek üzere.


 


İşte kırılma noktası da sanki burası.


 


Eğer bu ruh hali “Ne olursa olsan artık!” aşamasına gelir ve insanlar sabır sınırını aşarsa, bir avuç incir berbat olabilir.


 


O yüzden…


 


Sabır üzerine sabır göstermekten başka çaremiz yok.


 


Hem, bu kadar süre kendimizi ve çevremizdeki insanları koruduktan sonra, bir anlık sabırsızlıkla hem kendimizi hem de çevremizi hasta etmeye neden olursak, bu da büyük bir ayıp, büyük bir kadersizlik olur sanki…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi