1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

CHP'nin kaderi bu!(mu?)

Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir seçimde yüzde 25 oy oranını geçemiyor.
Her seçim yüzde 25 oy oranının aşılamaması CHP’yi “ülkenin çeyrek partisi” konumuna getiriyor.
Bu durum öylesine kanıksandı ki, kamuoyunda “CHP ne yaparsa yapsın, isterse ağzıyla kuş tutsun yüzde 25’i geçemez” algısını yerleştirdi.
İşin kötü tarafı, oluşan bu algıyı CHP’liler bile kabullendi.
Zerre kadar iktidara gelme umudu olmayan ve kazanılan belediyeler üzerinden egoların tatmin edildiği bir parti olup çıktı CHP…
Peki şimdi size bir soru?
Sahiden de CHP’nin oy oranı anlamında yüzde 25’i aşma ve iktidara gelme şansı yok mu bu ülkede?
Bize göre hem var hem yok…
Yok: çünkü bu kafayla olması mümkün değil.
Var: çünkü kafanın değişmesi halinde çok şey değişir…
Bakın! Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’nin adayı olan isim, bana göre çok da doğru, çok da mükemmel, çok da tam isabet bir aday olmamasına rağmen yüzde 30’un üzerinde bir oy aldı…
üstelik CHP’li olan, geçmişte CHP’ye oy vermiş, belki bu seçimde CHP’ye oy verebilecek birçok seçmenin oyunu da alamamasına rağmen…
Belki 2-3 oy İYİ Parti’nin Cumhurbaşkanı adayına, belki 1-2 oy HDP’nin Cumhurbaşkanı adayına gitti.

Yani…
Daha doğru ve mükemmel bir genel başkan ve daha doğru ve mükemmel bir Cumhurbaşkanı adayı ile seçime girilmiş olunsaydı, alınan yüzde 30 oyun üzerine koyun bir yüzde 5 oy daha, CHP’nin seçimlerde alacağı oy yüzde 35’lere varacaktı…
Yani…
AK parti’nin 2002 seçimlerinde aldığı ve tek başına iktidar olduğu oy oranını bulacaktı CHP…
O yüzden…
Doğru politika, doğru genel başkan, doğru adaylar ve hedefi olan ilkeli siyaset anlayışıyla CHP iktidarı elbette mümkün.
İktidar yüzü göremeyecek olması asla kaderi değil CHP’nin…
Ama-Fakat-Lakin…
Yanlış genel başkan, yanlış adaylar, yanlış politika ve partinin, ülkeyi yönetmekten çok belediyelerde koltuk sahibi olmaya yönelik siyaset anlayışı ne yazık ki CHP’ye böyle bir kader biçiyor…


.....


 


Kusura bakmayın ama kimse kimseyi iplemez…


-Belediye başkan adayını genel başkan belirlerse, o belediye başkanı parti örgününü iplemez.
-Milletvekilini belediye başkanı belirlerse, o Milletvekili partiyi ve örgütünü takmaz.
-İl başkanını belediye başkanı belirlerse, o il başkanı partiyi de, örgütünü de partinin başkanını da umursamaz.
-Parti yöneticilerini milletvekili ya da belediye başkanı belirlerse, o yöneticiler il başkanını hayatta dinlemez.
-Meclis üyelerini belediye başkanı belirlerse, o meclis üyeleri partiye adımını dahi atmaz.
çünkü…
Partide bir yerlere gelenler, önce kendisini o makama getirenlere tabi olur.
Gerisi onu kesinlikle ırgalamaz.
Kendisini o göreve tepeden inme oturtanların haricinde hiç kimseye eyvallah'ı olmaz.
O halde…
-Genel başkanın belirlediği belediye başkanına…
-Belediye başkanının belirlediği milletvekiline…
-Belediye başkanı ve milletvekilinin belirlediği il başkanına…
-İl başkanının belirlediği yöneticiye…
-Belediye başkanının belirlediği meclis üyesine de, kusura bakmayın ama: hiçbir partili çıkıp “benim başkanım, benim vekilim, benim yöneticim” diye sahip çıkmaz…
Buna rağmen sahip çıkanların bir bölümü zaten “Gelen ağam giden paşam” cıdır.
Bir bölümü ise…
Her şeye rağmen partisini düşünen insanlardır.
Ancak…
“önemli olan kişiler değil partimdir” diyen ve yutkunsa da kendisini yukarıda saydığımız şekilde makama paraşütle inlere sahip çıkmak zorunda hissedenlerin de, artık zekâları ve vicdanları ile dalga geçilmemelidir.


......


Hangi taraf tehdidi, tahrik’i, aşağılamayı, itham ve iftirayı kullanırsa…


 Aranızda demokrasiye inanmayanlar da vardır muhakkak.
Fakat…
Biz demokrasiye inandığını düşündüğümüz büyük bir çoğunluğa hitap etmek istiyoruz.
Demokrasi’nin vazgeçilmez unsurudur seçimler.

Hatta.
Seçimler demokrasi bayramıdır.
Sandık başında verilen oydan ve sandıklar açıldığında ortaya çıkan sonuçtan ötesi yoktur.
Herkesin, içine sinmese dahi kabullenmesi gereken bir durumdur seçim sonuçları.
Demokrasiye inanan ve demokrasiyi içine sindirebilen her insan, seçimin sonucunda çıkan sonucu da benimsemek durumundadır.
Seçimlere gidilirken, yani demokrasi bayramı süreci içinde elbette herkes fikrini söyleyecektir.
Söylemekte de hürdür.
Yine…
Herkes bu süreçte karşısındakinin ileri sürmüş olduğu fikre tahammül etmek, o fikri saygı çerçevesinde karşılamak durumundadır.
Ama gelin görün ki bu durum bizim ülkemizde kolay kolay kabullenilen bir durum değil.
Demokrasiyi hiç uğraş vermeden çok kolay elde ettiğimizden midir bilemiyorum ama bu ülkede yaşayan insanların kendi düşünceleri dışındaki fikirlere kolay kolay müsamaha göstermediği bir durum var ortada.
İşte bu durum her seçim öncesinde insanların birbirlerine ithamlarda bulunmasına, aşağılamasına ve hatta tehdit etmesine kadar varan boyutlara ulaşıyor.
Tıpkı şu sıralar yaşadığımız seçim öncesi süreçte olduğu gibi.
Kamuoyuna açık yapılan beyanatlardan tutun da sosyal medya üzerindeki yorumlara kadar, farklı düşünenler hakkında aşağılamalar, tehditler, tahrikler adeta havalarda uçuşuyor.
Şu bir gerçek ki, bunları yapanların, bu yaptıklarıyla, savundukları fikre bir gram dahi katkıları olmuyor.

Aksine…
Sergiledikleri tavır ile kendi savunduğu fikre verebilecekleri en büyük zararı veriyorlar.
O yüzden…
Yaklaşık 4 aylık bir seçim süreci yaşayacağız.
Bu süreç içinde hangi taraf tehdidi, tahrik’i, aşağılamayı, itham ve iftirayı ne kadar çok kullanırsa, karşısında olduğu fikre o denli hizmet etmiş olacak.
Bu tespit kişiler için de, partiler için…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi