1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Durmak yok yola devam!

-"Eskişehir demiryollarının merkezinde bulunan bir "Demiryolu kentidir."
Bu tanım Eskişehir'in adeta kimliği haline getirilmiş ve yıllardır söylenegelen bir tanımdır.
Son derece doğru ve isabetlidir bu tanım.
Zira...
Eskişehir sahiden de demiryollarının merkezinde bulunan bir kenttir.
Aynı zamanda...
Eskişehir sahiden bir demiryolu kentidir.

HHH
Gelin görün ki biz bugün bu şehirde, yani demiryolunun merkezinde bulunan "Demiryolu kentinde", iki önemli haksızlığı aynı anda yaşıyoruz.
Bir yandan, Eskişehir'in "Demiryolu Kenti" olmasında önemli bir misyon üstlenmiş olan Tülomsaş'ın hükmi şahsiyeti elinden alınıyor, diğer taraftan Yüksek Hızlı Trenler "Demiryollarının merkezi" olan Eskişehir'de durma gereği bile duymuyor.

***

Maalesef bu şehirde, hiç de şehrin "Demiryolu kimliği" ile bağdaşmayan böyle bir durumu yaşıyoruz
Şehrin "Demiryolu Kenti" olmasını sağlayan Tülomsaş diye bir kurum ortadan kaldırılıyor.
Hükmi şahsiyeti tamamen sona eriyor.
Yeni kurulan ve merkezi Ankara'da olan şirkete her şeyiyle birlikte devrediliyor.
Tülomsaş böylece Eskişehir'in bir kuruluşu olmaktan çıkıyor.
Muhtamelen yeni kurulan  şirketin Eskişehir tesisleri olarak faaliyetine devam edecek.
***

Diğer taraftan...
İstanbul'dan Ankara’ya...
Ankara'dan İstanbul'a...
İstanbul'dan Konya'ya...
Konya'dan İstanbul'a giden Yüksek Hızlı Terenler Eskişehir'den geçiyor ama durmuyor.
Eskişehir'e gereksiz bir durak muamelesi yapılıyor.
Bu neden olur?
Demiryollarının merkezi olan bir şehirden geçen trenler o şehirde niçin durmaz?
Ceza mı? Yoksa başka bir gerekçe mi bu trenleri Eskişehir'de durdurmuyor?
Bunun mutlaka bir nedeni olmalı.
Bu nedeni de bizzat iktidar partisinin Eskişehir'de bulunan aktörleri ortadan kaldırmalı.
Tabii, seçim zamanı "Durmak yok yola devam" diyerek oy isterlerken, trenlerin Eskişehir'de durmayacaklarını kast etmedilerse!


......


önemli olan!


Amerika Birleşik Devletlerinde, beyaz bir polisin siyahi bir vatandaşı kameralar önünde boğazına basa basa resmen öldürmesi, dünyanın en büyük ülkesini karıştırdı.
Protestolar sokaklara taştı, yağmalar başladı.
Gösteriler nedeniyle ABD askerleri ilk kez kendi ülkelerine indi.
İşte bu gösteriler esnasında, biraz da yaklaşan seçimin etkisiyle ABD başkanı Beyaz Saray’dan yürüyerek bir kiliseye gitti.
Orada elindeki İncil ile poz verdi.
Daha sonra Beyaz Saray’a geri döndü.
ABD başkanının eline İncili alıp kaldırması, bundan birkaç yıl önce bir miting sırasında Erdoğan’ın da eline aldığı Kuran’ı kaldırması ile mukayese ediliyor.
-“Bak o yaptıydı bu da yaptı” falan deniliyor.
Siyasetçilerin kutsal kitaplar ile görüntü vermesinin doğruluğu ve yanlışlığı tartışılıyor.
Bu tartışma yapılırken asıl mesele es geçiliyor…
Asıl mesele, siyasetçilerin kutsal kitaplar ile vermiş olduğu görüntüler sonrası söylenenler ve söylenemeyenler olmalı…
ABD’de ne kadar dini önder varsa İncil kaldıran Turump’a tepki gösterdi…
-“Dini siyasete niçin alet ediyorsun?” diye çıkıştı biri…
Bir diğeri;
-“Tanrı senin oyuncağın değil.” diye tepki gösterdi.
Bir başkası ise;
-“Kilise ve Kutsal kitap senin oy toplama aracın değil.” dedi.
Zaten…
Din adamları buna karşı çıkmadıkça, siyasetçiler, dini siyasete alet etmeyi sürdürür.
Hatta…
Din üzerinden siyaset yaparak avantaj elde etmek öncelikli hale gelir…
Fakat…
Din adamları “hoop! Dur bakalım orada!” derse, din kolay kolay siyasete alet edilemez.
Ben, ABD başkanının bundan sonra eline İncil alıp ya da kilisede görüntü vererek siyaset yapabileceğini zannetmiyorum.
Din adamlarından yediği fırçalar yüzünden ağzı yanmıştır diye düşünüyorum…
Bize gelecek olursak…
Dini, siyasetlerine alet eden ve edecek olan siyasetçilere karşı  “Hoop! Dur bakalım orada!” diyecek din adamlarının, bizde de ortaya çıkmasını temenni ediyorum…


.....


Parti kuruluşu sürecinde yaşanan ilginç olaylar…


Dün bu köşede, yeni kurulan partilerin teşkilatlanmasının güçlüğünden bahsetmiştik.
Kurucu il başkanı ve yönetici olmaları için teklif alanların büyük çoğunluğunun bu teklifi kibarca reddettiğini, bunun da nedeninin iktidar korkusu olduğunu dile getirmiştik.
O yüzden, yeni partilerin kuruluşu ve ülke genelinde teşkilatlanmasının bir hayli meşakkatli olduğu ortada…
“Yeni Partiler” demişken, geçmişte ülkeyi yöneten partilerin ilk kuruluş aşamasında yaşadığı zorluklar kadar, ilginç ve tebessüm ettiren olaylar da yaşanmış.
İşte yıllarca iktidarda kalan Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin kuruluş sürecinde  yaşadığı olumlu-olumsuz, komik ya da üzücü belki de yüzlerce olaydan ikisini, bugünkü yazımızda aktaralım istedik…
***

12 Eylül darbesi olmuş.
Partilerin tümü kapatılmış.
Kapatılan partilerin yeni isimlerle yeniden siyaset sahnesine dönme süreci ilerliyor.
Kapatılan Adalet Partisi, Büyük Türkiye Partisi olarak yeniden kurulmuş ama kurulduğu gibi de kapatılmış.
Pes etmemiş eski Adalet Partililer.
Dönemin hem yasaklı hem de “bir bilen” olarak adlandırdıkları Süleyman Demirel’in perde gerisinden yönlendirdiği yeni bir parti için harekete geçmişler ve oldukça da önemli bir mesafe almışlar.
Demirel Zincirbozan’a götürülürken, kendisini hapse uğurlayanlar “yeni partinin ismi ne olacak?” diye soruyor…
Demirel “Sıraat-ı müstakim. Biran önce kurun” diyor kısaca…
Sırat-ı müstakim Kuranda geçen ve “Doğru Yol” anlamı taşıyan bir isim.
Cevabı alanlar anlıyor meseleyi.
Böylece Doğru Yol Partisi kuruluyor.

***

12 Eylül darbesi sonrasında Başbakan yardımcısı olan Turgut özal, görevinden istifa edip parti kurmaya karar veriyor.
Partinin kuruluş çalışmaları için Sadıklar Apartmanında bir daire kiralanıyor.
özal, partisinin kuruluşunda yer alacak isimleri bu apartman dairesinde kabul ediyor, görüşmeleri bu dairede yapıyor.
Bir gün Bedderttin Dalan geliyor söz konusu daireye.
özal odasında ağırlıyor Dalan’ı…
Bu arada “Ne içersin?” diye soruyor.
Dalan’ın “Bir çay alayım” demesi üzerine özal “Kahveci” diye sesleniyor. Kapıdan giren adama da “Buraya 2 çay getirsinler” diyor.
İlginç olan, özal görüşme sırasında zaman zaman “Kahveci” diye seslendiği kişiyle İngilizce konuşuyor.
Bedrettin Dalan görüşme bittikten sonra evine gidiyor.
Eşi soruyor görüşmenin nasıl geçtiğini…
Dalan şöyle cevap veriyor; “Valla adam müthiş bir adam… Son derece donanımlı ve bilgi birikimine sahip bir insan… Sadece o da değil.  Kahvecisi bile İngilizce biliyor iyi mi?”
Dalan,  ilk etapta Kahveci olarak bildiği kişinin
Aslında özal’ın prensi olan ve bakanlık yapan Adnan Kahveci olduğunu sonradan öğreniyor.
Dalan bunu anlatırken bir yandan da kendi kendine kahkahayla gülüyor.


.....


Biraz da gülmek lazım


Adamın biri bir gün yolda giderken otostop yapan bir kedi görür, durur ve arabaya alır. Kedi ön koltuğa geçer ve dile gelir:
"Ben aslında bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim." der.
Adam güler ve arabayı sürmeye devam eder. Kedi tekrar dile gelir:
"Eğer benim başımı okşarsan çok güzel bir prenses olacağım ve seninle 1 hafta kalmaya razıyım." der. Adam tekrar güler ve iki elini de direksiyondan ayırmayarak sürmeye devam eder. Kedi sıkılmaya başlar ve der ki:
"Eğer benim başımı okşar ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalırım ve istediğin herşeyi yaparım."
Adam yine güler,sonunda kedi dayanamaz:
"Senin neyin var? Sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalıp istediğin herşeyi yapacağımı söledim. Neden beni öpmüyorsun?"
Sonunda adam cevap verir:
"Bak ben bir mühendisim. Konuşan bir kedi, bir prensesten çok daha ilginç geliyor."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi