1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Eşeklerin kaç vitesi var?

Emniyet muhabirliği yaptığımız yıllar.


Yani nereden bakarsanız 25 yıl öncesi.


Her sabah şehirde olup bitenleri öğrenmek için Emniyet müdürlüğü binasına uğruyoruz.


Yine bir sabah Emniyet binasına girdiğimizde ilginç bir durum dikkatimizi çekti.


Müdürlük binası içinde bulunan salonun önünde, üzerleri çıplak, pantolonları da dize kadar sıyrılmış çıplak ayaklı bir sürü gencin beklediğini gördük…


İlk etapta duruma anlam veremedik tabii…


Sonradan yapılanın bir mülakat sınavı olduğunu, polislik yazılı sınavını kazananların orada mülakat sırası beklediğini anladık.


Aynı zamanda…


Vücutlarında polis olmaya engel bir yara, iz ve benzeri bir durumun görülmesi amacıyla gençlerin yarı çıplak halde mülakata alındıklarını öğrendik.


Her neyse…


İzin isteyip, izlemek, fotoğraf çekmek ve sınavı haber yapmak üzere girdik mülakatın yapıldığı salona…


Biz içeriye girdiğimizde, masada oturan müdürler, karşısında tek sıra halinde ve hazır ol vaziyette bekleyen 4 polis adayı gencin mülakatını yapıyordu.


O sırada, sonradan sosyoloji eğitimi de bulunan şube müdürünün karşısındaki adaylara şu soruyu sorduğuna şahit olduk:


-“Şimdi şu pencereden bir uçak içeriye girse ne yaparsınız?”


Adaylara sorulan soruyu duyunca şok olmuş, 4 polis adayının bu soruya nasıl cevap vereceğini de doğrusu merak etmiştik.


İlk sıradaki aday “Takdir-i ilahi derim efendim” diye cevap verdi…


İkinci sıradaki aday “Hemen en yakındaki amirime bilgi veririm” dedi.


üçüncüsü ise “En sağlam kirişin altına girer, kendimi güvenceye alırım” diye yanıtladı soruyu…


Dördüncü sıradaki genç ise “Alır cebime koyarım” dedi gülümseyerek…


Müdür bu cevap karşısında kaşlarını çatıp, kızgın bir ifadeyle “Söyle bakalım! koca uçağı cebine nasıl sığdırıyorsun?” diye sorunca, aynı genç yine gülümseyerek “Pencereden girebilen uçak cebime de kolayca girer efendim”


Mülakat bitti, 4 genç çıktı dışarıya…


Şube müdürüne sorduk “Bu dört isimden hangisi kazandı?” diye…


-“Tabii ki 4 ncü sıradaki” dedi.


-“Niye diğerleri değil de o?” diye sorduğumuzda da hiç unutmuyoruz şu cevabı vermişti:


-“Sorduğumuz sorunun ne kadar anlamsız olduğunu herhalde anlamışsındır. Mülakat sırasında sorulan bazı anlamsız sorular, işe alınacak elemanın zor durumda nasıl düşündüğünü göstermesi açısından önem taşır. Bu tür sorular adayın düşünme ve problem çözme şeklini göstermesi bakımından iyi bir yöntemdir. Cevabın doğru olmasından çok cevaba ulaşmak için adayın kullandığı yöntem ve mantık önemli. İşte 4’ncü sıradaki genç bunu yaptı. Düşündü, sorguladı, mantıksızlığa mantıksızlıkla cevap verdi. Bu arada büyük de risk adı. öz güvenli ve cesaretli oluğunu da ispat etti. Bizim de aradığımız zaten buydu. Diğer gençler ne yazık ki bu söylediklerimi yapamadı ve elendiler.”


Doğrusu hiç böyle düşünmemiştik meseleyi.


O gencin kim olduğunu bilmiyorduk…


Hala da bilmiyoruz…


Fakat iyi bir yerlerde olduğuna eminiz…


Belki de şu sıralar bir ilin Emniyet müdürü ya da üst düzey görevlisidir.


xxx


Benzeri bir olay 2000’li yıllarda Kırka Bor işletmesindeki bir mülakatta yaşanmış, yazılı sınavı geçen adaylara mülakatta “Eşeklerin kaç vitesi var?” sorusu yöneltilmişti.


Kamuoyunda büyük yankı buldu, eleştiri konusu oldu.


Gazeteler günlerce yazdı meseleyi.


Bir süre sonra mülakatı yapan heyetten biriyle konuşmuştuk.


Niçin böyle bir soru sorduklarını öğrenmek istedik.


Yukarıdakinin benzeri bir açıklamada bulunmuş, bunun kesinlikle torpillileri almak için sorulmuş soru olmadığını söylemişti…


-“Peki, sizde hangi cevabı verenler kazandı?” dediğimizde ise şunu söylemişti:


-“Soru elbette mantıksızdı. Eşek’in vitesi mi olur. Ama bizim istediğimiz mantıksız da olsa adayların hazırlıksız bir şekilde düşünme ve problem çözme meziyetlerini ölçmekti. Bu soruya “Eşek bu. Canı hangi vitesle gitmek isterse o kadar vitesi vardır. Bazen 1’le gider, bazen 3’le. Bazen hiç vitesi olmaz, yerinden kıpırdatamazsınız” çerçevesinde cevap verenler kazandı elbette. Ama inanır mısın 2-3-4 hatta 5 vitesi olduğunu söyleyenler bile çıktı”


xxx


 


Bu güne gelirsek…


Yukarıda da anlattığımız üzere, eskiden mülakatlarda, kamuoyu tepkisi dahi göz önüne alınarak anlamsız ve mantıksız sorular sorulup, cevabın doğru olmasından çok adayın kullandığı düşünce tarzı ve mantığı tespit edilip, işe doğru adam alınıyormuş.


Bugün ise mülakatlarda bu tür anlamsız ve mantıksız sorular sorulmuyor.


çünkü…


Torpil dibine kadar işlediği için, sorular sormak için sorulurken, mülakat ise ‘mülakat yapıldı’ denilsin demek için yapılıyor.


Kısacası…


Dün’ün anlamsız ve mantıksız mülakat soruları yerini, bugünün anlamsız ve mantıksızca elenen birilerinin mülakatlarına, yine birilerinin anlamsız ve mantıksızca kazandıkları mülakatlarına bıraktı.


Böyle olmasa aynı kişi aynı sınavın aynı mülakatında 18 kere, 24 kere elenir mi Allah aşkına!


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


 


Korna çalmak yasak tabelaları vardı eskiden…




Bundan yıllar öncesini hatırlayanlar muhakkak vardır.
Cadde ve sokaklarda "Klakson çalınmaz" tabelaları vardı.
çoğu sürücü de, bu tabelaları gördüklerinde korna çalması gerekse bile  utanır ve korna çalmazdı.
Sonra ne olduysa oldu.
üzerinde Klakson resmi üzerinde çarpı işareti bulunan tabelalar kaldırıldı.
Sonra da bir daha konulmadı.
İstanbul’un bazı semtlerinde bu tabelalar halen var.
İnsanlar söz konusu tabelayı gördüklerinde ister istemez uymak durumunda da kalıyorlar.
Dolayısıyla ses kirliliği o bölgelerde daha az oluyor.
Gelelim Eskişehir’e.
Eskişehir bu konuda belki en kötü kentlerin başında geliyor.
öyle sürücüler var ki, analarından adeta korna ile doğmuşlar.
öyle bir alışkanlık olmuş ki korna çalmak, hiçbir neden yokken bile kornaya yüklenebiliyor insanlar.
Daha Yeşil ışık yanmadan kornayı çalanlardan tutun da, 20 metre ilerde ki ışıklarda duracağı belli olmasına rağmen, önünde ki aracın çekilmesi için bile korna çalmaya başlıyorlar.
Sanki korna çalmak, kendilerine tanınmış en tabi hakmış gibi algılıyorlar meseleyi.
Bunu yaparken, çevrede hasta mı var?, çocuklar hayati bir sınava mı giriyor? Umurlarında bile değil.
Artık hastalık haline gelmiş bir alışkanlık olan korna çalma hakkını sonuna kadar kullanıyorlar.
Hani diyoruz ki;
O eski yıllarda cadde ve sokaklarda sıkça bulunan "Klakson çalmak yasaktır" tabelaları geri getirilip konulsa…
Belki birileri utanır da, çalmaktan vaz geçer...

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


Bakın burası önemli!


 


Roma İmparatorluğu döneminde, çalışmayan kitlelerin anarşiye kaymamaları ve yönetime karşı haklarını aramamaları için yılın belli dönemlerinde at yarışları ve gladyatör dövüşleri düzenleniyordu. Ayrıca kentte yaşayan herkese belli miktarlarda mısır unu ve zeytinyağı gibi gıda yardımları da yapılmaktaydı. Böylece bir yandan imparatordan yardım alan fakir halk diğer yandan da gösterilerin yapıldığı arenaya sokuluyor, gösterinin başlamasından kısa bir süre sonra birbirini vahşice katledecek olan gladyatörlerden birini destekliyor, böylece öfkesi alınıyor ve yukarıdakilerin neler yaptıklarıyla pek ilgilenmiyorlardı. üstelik bu dönemde kitleleri bir araya getiren arenalar arttıkça sanata olan ilgi de azalmıştı ve kitle kültürü sanatın önüne geçivermişti. Durum, şimdinin futbol karşılaşmalarını, dizi filmlerini ya da televizyon programlarını izlemek için ekran karşısına geçen geniş kitlelerinkiyle aynıydı.


ömür KURT, "Küçük Adamlara Büyük Oyunlar",

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi