1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Gençler parti sevmiyor!

Başlığa bakıp, eğlence aklınıza gelmesin sakın.
Parti eğlencesini bütün gençler sever.
Bizim sözünü ettiğimiz siyasi partiler.
Bakın şimdi!
Sokak röportajında tam 200 gence iki tane soru soruluyor;
-“En sevdiğiniz siyasetçi kim?”
-“Bugün seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?”
önce ilk sorudan başlayalım…
200 gencin dörtte üçü, yani neredeyse 150’si “Bilmiyorum”, “Söylemek istemiyorum”, “Aklıma gelmiyor”, “Sevdiğim bir siyasetçi yok”, “Hepsi aynı” gibi cevaplar veriyor…
Yani…
Bir kısmının belki sevdiği bir siyasetçi var ama söylemeye çekindiği ve korktuğu için söylemiyor, bir kısmının da gerçekten sevdiği bir siyasetçi yok.
Sonuç olarak…
Ortaya “Gençlerin bu konuda ya fikirlerini söylemeye cesaretleri yok, ya da gerçekten fikirleri yok!” gibi bir sonuç çıkıyor.
Elbette bu bir ölçü olamaz ama en azından röportaj sırasında mikrofon uzatılan her 4 gençten 3’ünün bu durumda olması ilginç geldi bize.
***

Fakat…
Asıl bundan da daha ilginç olanını, “En sevdiğiniz siyasetçi kim?” sorusuna verilen cevaplar oluşturuyor.
En çok sevdiği söylenen siyasetçiler arasında, çok ilginçtir Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun, Akşener’in isimleri yok mesela…
Devlet Bahçeli diyen gençler var örneğin…
Mansur Yavaş, Süleyman Soylu, Ekrem İmamoğlu, Fahrettin Koca, Muharrem İnce isimleri var.
***
Şimdi gelelim ikinci soruya. Yani “bugün seçim olsa kime oy verirsiniz?” sorusuna…
Genelde en sevdikleri siyasetçinin isimlerini verenler, seçim olması halinde oy verecekleri partinin de bu isimlerin mensup oldukları partiler olacağını söylüyorlar.
Buradan da şunu anlıyoruz ki; sorunun sorulduğu her dört gençten birisi, partiye göre değil, isme göre oy kullanmayı düşünüyor.
***
Netice olarak…
Gençlerin büyük bir bölümünün siyasetle hiç alakası yok.
Olanın da siyasete bakış açısı, partiler üzerinden değil, partilerin içindeki isimler üzerinden şekilleniyor.
Ve son söz;
Eğer bu gençlere hitap edecek, onların dilini anlayacak, onlara sempatik ve sevimli gelecek bir isim, bu gençlerin oyunu partisine rahatlıkla taşıyabilir.
Mevcutların bunu başaramadığı ortada…


.....


AK Partide


inananlar-fırsatçılar…


AK parti içinde iki ayrı kesim var…
Birincisi; sahiden inanlar ve savunanlar.
Aslında bunlar, partinin bu günlere gelmesinin temelini oluşturan insanlar.
Fazla bir beklentileri olmayan, değerler üzerinden düşünen ve kaybedecek bir şeyleri olmayan insanlar
Diğeri ise; fırsat kovaladığı için savunanlar.
Bunlar ise, partiyle gönül bağı olmayan, varmış rolü oynayan, selden kütük kapma yarışında olan kişiler
Şu sıralar, fırsat peşinde olanların partiyi savunması, gerçekten sevip inanan insanların savunmasını bir hayli geride bırakmış vaziyette.
Partiyi canhıraş bir şekilde savunuyorlar.
Bu savunma karşılığında da istedikleri fırsatı bir şekilde yakalıyorlar.
Bunlar bunu yaparken, davanın gerçek sahipleri olan sevmiş ve inanmışlar ise tüm bu olup biteni kenardan ve değişik duygular içinde izliyor.
Ayhan Kavas’ın yaptığı müthiş benzetme misali, AK Parti’de alaylılar ile saraylıların halleri artık tüm çıplaklığıyla yansıyor dışarıya…
örneğin…
Davaya herhangi bir katkısı olmamış,  Milli bir güreşçinin, üstelik hiçbir eğitimi ve uzmanlığının olmadığı Halk Bankasına yönetim kurulu üyesi olması, AK parti içinde bulunan “sevenler ve inananlar” tarafından tepki görüyor…
Parti içindeki fırsatçıların aynı atamaya bakış açısı ise farklı…
Onlar, bunun başka fırsatlar doğurabileceğini, kendilerinin de bu örnekten hareketle alakasız bir göreve rahatlıkla gelebileceğinin hesabıyla, yapılan atamayı savunuyorlar.
Sonuç olarak…
AK partide davaya inananlar, davayı kullananlardan yılmış bir vaziyette.
Zira…
Keyfi, inşaatı yapanlar değil, içine bir güzel gelip oturanlar sürüyor…


.....


Siyasetin olduğu yerde vefa olmaz…


Bilinen ve anlatılan bir hikayedir anlatacağımız.
Hatta gerçekten yaşanmış olduğu da söylenir.
Aynı mahallede doğmuş, çocuklukları birlikte geçmiş, uzun zaman kader birliği yapmış, çok yakın iki arkadaştan birisi yıllar sonra siyasete atılır.
Bu arkadaş siyasete atılır atılmaz, Yüce Yaradan'ın "Yürü ya kulum" dediği kullarından birisi olur.

Siyasete yeni girmesine rağmen yıldızı hızla parlar.
Ve gün gelir seçilme durumu oluşur. Bu arkadaş içinde bu kaçırılmaz bir fırsattır.
Böyle fırsatlar insan hayatında kaç kez ele geçebilir ki?
Hemen büyük bir hevesle hummalı bir seçim çalışması içinde bulur kendini.
Toplumsal daire genişler, yağcılar, soytarılar adamın etrafında yaldızlı haleler oluşur.
Adam artık iyiden iyiye havaya girmiştir.
Bütün bunları dikkatle bir köşede seyreden diğer arkadaşı, bir kaygısını dile getirmekten kendisini alamaz..
"Yahu" der, "Sen seçilir seçilmez beni unutursun, dönüp bana bakmazsın bile, bu konuda ciddi endişelerim var..."
“Olur mu" der, arkadaşı, "Olur mu öyle şey. Bak göreceksin seni hiç unutmayacağım. Seçilir seçilmez sana odamın kapısı her zaman açık olacaktır. Hatta o kadar ki sen sadece sekreterimle bana 'O geldi' dedirt gerisine karışma."
Arkadaşı ister istemez bu sözler üzerine, bu çok yakın arkadaşının kendisine duyduğu vefadan ötürü duygulanır ve rahatlar.
Seçimler sonuçlanır, politikada yıldızı parlayan şanslı arkadaş seçilir ve
İki arkadaş bir süre görüşmezler.
Bir süre sonra çözülmesi gereken bir iş çıkar. Geride kalmış arkadaş vefa duygusu içerisinde yollara düşer...
Giderken de, "Bana bu zor günümde yardım etmeyecek de ne zaman yardım edecektir" rahatlığı içindedir...
Gider, arkadaşının odasını öğrenir. Tutuk ve ürkek adımlarla içeri girer, kendisini karşılayan sekretere arkadaşı olan seçilmişle görüşmek istediğini söyler.
Sekreteri haber vermek için içeri girer çıkar ve görüşmek istemediğini söyler.
Arkadaşı şaşırır, "Olur mu hiç sekreter hanım, lütfen bir kez daha girin ve sadece 'O geldi' diye söyleyin" deyin der. Sekreter yine odadan içeri girer ve yine aynı yüz ifadesiyle çıkar.
“Beyefendi dediğiniz gibi yaptım. Ama yine görüşmek istemediğini söyledi.”
Bu sözler üzerine vefalı arkadaş yıkılır.
üzüntü ve de kızgınlıkla odadan içeri dalar, dişlerini sıkar, ve arkadaşının duyacağı şekilde mırıldanır.
"O geldi, o geldi, o geldi..."
Seçilmiş istifini bozmaz, hafifçe doğrulur ve bütün ilkel yanları bileylenmiş bir biçimde çıkışır.
"Kardeşim tamam anladık. Sen O'sun olmasına da ben o eski ben değilim."
Ve son cümlesi de koruma polislerine;
"Lütfen o beyefendiyi odadan çıkarın!" olur.
Siyasette vefa ne zaman gündeme gelse işte bu hikaye anlatılır.

O yüzden...
Siyasette birlikte çıkan yol arkadaşlarının gün gelip ayrıldıklarını, birbirlerinin önünü kesmeye çalıştıklarını, birbirine düşman olduklarını görünce şaşırıyoruz ya...
Aslında hiç mi hiç şaşırmamak lazım...
çünkü...
Hikâyede de olduğu gibi siyasetin olduğu yerde vefa kesinlikle olmuyor.


.....


Biraz da
gülmek lazım


Zengin bir Arap, kalp ameliyatı geçirecekmiş.
Doktorlar, ameliyat öncesi; ne olur-ne olmaz diye, tedbir olarak, bir miktar kan tedarik etmek istemişler.
Ama, bu Arap’ın kanı çok nadir bulunan bir kan imiş. Bütün dünyayı arayıp- taramışlar ve sonunda Kudüs’te yasayan bir Yahudi nin kanının uyduğu... anlaşılmış...
Yahudi ile konuşularak, kan vermeye razı edilmiş ve böylece ameliyat yapılmış.
Ameliyattan sonra, zengin Arap, kendisine kan veren Yahudi ye teşekkürleri ile beraber, sıfır kilometre pahalı bir araba ve bir milyon dolar para yollamış...
Ancak, aradan birkaç ay geçtikten sonra, zengin arabın bir kere daha ameliyat olması gerekmiş. Bunun üzerine,
Doktorlar yine, Yahudi bağışçıyı aramışlar. *
Yahudi de, bunun mükafatını daha önce, fazlasıyla gördüğü için, hay-hay!.. Demiş.
Böylece, Arap ikinci kez ameliyat olmuş. Ancak, bu defa kendisine kan veren yahudiye bir teşekkür notu ile bir kutu "Şam baklavası" yollamış.
önceki gibi, çok kıymetli hediyeler ve para bekleyen Yahudi, tabii buna çok bozulmuş. Kan verdiği Arap zenginine bir telefon açıp, neden bu kadar cimri davrandığını sormuş.
Arap ise, onun bu sorusuna kahkahalar atarak, şu cevabı vermiş:
’Şalom, gozimin nuri...
Artik, benim de damarlarımda Yahudi kani dolaşıyor!..’

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi