1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Hepsi hikayeymiş!

Eskişehir’de daha geçtiğimiz hafta Tülomsaş’ın elden gittiğini tartışıyorduk…
Asırlık şirketin hükmi şahsiyetinin sona erdirilmesini konuşuyorduk.
Daha geçtiğimiz haftalarda, CHP il kongresi sonrasında ortaya çıkan manzaraydı gündemimiz…
Partinin karpuz gibi ikiye bölünmesini konuşup, tartışıyor, belediye başkanları arasında doğacak güç gösterisi ile ilgili yorumlar yapıyorduk.
Daha birkaç hafta öncesinde, iktidar partisinin Eskişehir’deki “üzeri ölü toprağı örtülmüş” halini, vekiller ve yönetimler arasındaki kavgayı konuşuyor, tartışıyorduk…
Daha bundan birkaç ay önce, öz verilip de yapılmayan çevre yollarını, Eskişehir’in demiryolu ile liman bağlantısını konu ediyorduk..
çok değil, birkaç ay önce, birbiri ardına gelen hükümet zamları ile su zammını konuşup eleştiriyorduk…
Daha birkaç ay önce, pisten çıkıp yanan yolcu uçağını, çığ faciasını,  Elazığ-Malatya depremi ile bu deprem sonrası ortaya çıkan Kızılay dahil olumsuz yansımalarını konuşuyor, tartışıyor ve eleştiriyorduk…
Biz bu konuları konuştuğumuz sırada, çin’de ortaya çıkan virüs geldi ve ülkeye girdi…
öyle bir girdi girmesine ki, yukarıda saydığımız tüm konuları sildi süpürdü, çöpe attırdı.
Gözle bile göremediğimiz tek bir virüs, günlerce, haftalarca, aylarca konuştuğumuz konuların tümünün hikayeden ibaret olduğunu göstermeye yetti de arttı!


.....


Bu ısrar niye?


Eskişehir de önceden var olan ve uzun yıllar unutulan "esnaf duası" geleneği, yeni yılın başında, İl Müftülüğü tarafından yeniden yaşatılmaya başlandı.
Eskişehir çarşı merkezindeki esnaf, İl Müftülüğü tarafından yeniden başlatılan esnaf duası geleneği kapsamında her hafta pazartesi günü "hayırlı ve bereketli kazanç" için dua etmeye başladı.
Bu uygulamanın normal şartlar altında yapılıyor olmasına diyecek hiçbir şey yok.

Ancak…
Virüs nedeniyle hastalığa yakalananların can verdiği, koca koca ülkelerin diz çöktüğü, sınırların kapatılıp karantinaların başladığı ve ısrarla “Evden çıkmayın. Kalabalık yerlerden olabildiğince uzak durun. Kişisel temizlik dahil alabildiğiniz her türlü önlemi alın. Kendi sağlığınızla birlikte toplumun sağlığını da düşünün” denilmesine rağmen bu uygulamaya devam ediliyor olması anlaşılır gibi değil!
Dün sabah hoparlörlerden “Saat 10.00’da Esnaf bereket duası yapılacaktır” anonsunu duyunca kulaklarımıza inanamadık.
Virüse karşı bir yandan devlet ve kurumları tarafından alınan olağanüstü önlemler…
Diğer taraftan…
İnsanları özellikle bir araya getiren uygulamalar!
Bu ısrar! Bu vurdumduymazlık ve aymazlık! Bu meydan okuma! Neden?
Anlamak mümkün değil?
İnsanlar korku ve endişe içinde canlarının derdine düşmüş…
öte yandan, bir geleneği canlandırma adına insanları bir araya toplayıp, yapılan her mücadelenin riske atıldığı bir uygulama niçin ısrarla devam eder ki?

Not: Neyse ki bu yazıyı kaleme aldığımız saatlerde Diyanet İşleri Başkanı virüs tehdidi ortadan kalkana kadar cami ve mescitlerde namaz kılınmasına ara verildiğini açıkladı. Cuma namazı başta olmak üzere toplu şekilde ibadet etmek isteyenlere müsade edilmeyeceğini belirtti.


.....


Virüsle ekonomik mücadele…


Virüsün yol açtığı olağanüstü şartlar hayatı yavaş yavaş durduruyor.
İnsanlar eve kapandı ve görünüşe göre tedbirler daha da radikal bir şekle bürünecek.
Evlere kapalı bir yaşam elbette beterin beteri bir durum değil.
Ancak…
Tüm bunlar olurken, ortaya virüsle birlikte gelen ekonomik çöküntü de adım adım ilerliyor.
Kapatılan işyerlerinin ödemeleri, kiraları, vergileri durmuyor örneğin…
Krediler ve maaş ödemeleri, işyerleri kapalı olsa da durmuyor…
Alacaklar-verecekler, günü gelen çekler-senetler de durmuyor.
Kapatmak zorunda kaldığı işyerinin tüm bu saydığımız giderleri, işyeri açıkmış ve çalışıyormuş gibi tıkır tıkır işliyor.
Kelimenin tam anlamıyla virüsün neden olduğu bir ekonomik çöküşün belki de ilk sürecini yaşıyoruz hep birlikte
Bu daha ne kadar devam eder bilinmez?
Fakat biran önce daha da bozulacağı bugünden görülen ekonomi için acilen bir şeylerin yapılması, devletin bir takım tedbirleri acilen alması gerekiyor.
Bir yandan virüs ve hastalıkla mücadele edilirken, buna paralel olarak, bir yandan da ekonomik anlamda ciddi ve büyük bir mücadele başlatılması elzem oldu…
Kiralar mı dondurulacak, krediler mi ötelenecek, kart ödemeleri mi kaydırılacak bilemiyoruz…
Bildiğimiz, virüsün sağlık tahribatı kadar olmasa da ekonomik tahribatının da pek çok can yakacağıdır!


.....


Bak şu Allahın işine!


Umre dönüşü Ankara’da, 14 gün süreyle tecrit altına alınanlar Kredi Yurtlar Kurumu’na yerleştirildi.
Hem de, gece yarısı öğrencilerin zorla apar topar boşalttırıldığı yurtlara…
Ama yerleştirildikleri yurtları beğenmedi hiçbiri…
-“burası ahırdan farksız” dediler…
Hâlbuki…
Aynı yurtlarda kalan öğrenciler “yurtlarda su da yemek de yetmiyor” dediğinde…
-“barınma şartları çok kötü” diye eylemde bulunduğunda…
“Ne dilenmek ne de ders çalışmak mümkün” diye yol kapatıp, oturma eylemi yaptıklarında…
Hepsi hain ilen edilmişti…
-“buldular da bunuyorlar” denilmişti.
Haklarında soruşturma başlatılmış, dava edilmişlerdi…
Yurtlarda zoraki kalan öğrencileri anlamayan ve anlamak da istemeyenler, aynı yurtlarda zoraki kalınca orasının yurt olmadığı anladı!
-“Bu gençler eskiyi bilmiyor, hiçbir şeyi beğenmiyor, bizim zamanımızda bunlar bile yoktu. ülke iyi durumda ama onlar hain!” diyenler, aynı yurtlarda bir geceyi  bile geçiremedi iyi mi?


.....


Biraz da gülmek lazım


Küçük Ali, okula başladığından beri her gün öğretmeni Aysel Hanım'a gidip, dert yanıyormuş:
- öğretmenim, beni yanlış sınıfa koydunuz. Benım yerim birinci sınıf değil, ablam üçüncü sınıfta, ama ben en az onun kadar akıllıyım. Hiç olmazsa beni üçüncü sınıfa alın.
Bundan sıkılan Aysel öğretmen, bir gün Ali'yi kaptığı gibi okul müdürüne çıkmış ve olayı anlatmış. Okul müdürü:
- Peki bu çocuğu bir imtihan edelim, yeri üçüncü sınıfsa, o sınıfa koyalım.
Okul müdürü Ali'yi başlamış sorgulamaya:
- İki kere iki?
Ali hemen cevap vermiş:
- Dört!..
- Sekiz kere dokuz?
- Yetmiş iki!..
- Kaç mevsim var?
- Dört!..
Aili'in yanıtların hayretle izleyen Aysel Hoca söz almış:
- Müdür Bey, müsaade ederseniz birkaç soru da ben sorayım.
- Buyrun Aysel Hanım.
Ali'yi bu sefer de Aysel Hoca sorgulamaya başlamış:
- Söyle bakalım Ali; ineklerde dört tane, ama bende iki tane var, bu nedir?
Ali hemen cevap vermiş:
- Ayak!..
- Peki, senin pantolonunda olup da, benim pantolonumda olmayan şey nedir?
- Cep.
Aysel Hoca, bunun üzerine müdüre dönmüş:
- Müdür Bey, bu çocuğu üçüncü sınıfa alalım.
Müdür, Aysel Hoca'nın önerisine pek sıcak bakmamış:
- Hayır hocam, bu çocuğu üçüncü sınıfa değil, beşinci sınıfa alalım; çünkü, son iki soruya ben bile doğru cevap veremedim..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi