1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Kredi alanların yarın para kazanması lazım ama...

önümüzde normalleşme süreci var.
Yaşayacağımız bu süreci "Yeni Dünya Düzeni" olarak isimlendiriyor çoğu insan.
Bu tanımla söylenmek istenen aslında şu:
örneğin lokantalar eski çalışma düzeni ile faaliyet gösteren lokantalar olamayacak.
Eski cafeler, oteller, mağazalar, dükkânlar, otobüsler, okullar...
Aklınıza ne geliyorsa hiçbiri eski düzende olduğu gibi bir faaliyet gösteremeyecek.
En küçük çay ocaklarından, en lüks restaurantlara kadar her bir sektör, Yeni Dünya Düzeni ile tanımlanan düzene bir şekilde geçiş yapmak, yani dönüşmek zorunda kalacak.
İyi de bu işyerleri nasıl dönüşecek?
Yeni Dünya Düzeni denilen sisteme  nasıl adapte olacak?
Bugünden baktığınızda yukarıda isimlerini sıraladığımız işyeri sahibi olanların büyük çoğunluğunun, bu dönüşümü yapması, işyerlerini yeni düzene hazır hale getirmeleri pek  mümkün görünmüyor.
Söz konusu dönüşümün yapılamaması en basit anlatımla teslim olmayı, iflası getiriyor.
Kısacası...
Bu günün asıl meselesi ve sorunu; bu işyerlerinin söz konusu dönüşümü nasıl becerebilecekleri?
O nedenle, Oda ve Mesleki kuruluşlar şu andan itibaren üyelerinin işyerlerini  dönüştürmeleri için gayret göstermeli.
üyelerin işyerlerinde yeni düzen ve sistemi kurabilmesinin zeminini hazırlamalı.
Bu mesele sadece kredi vermekle aşılacak gibi basite alınacak bir mesele değil.
Kredi alan üyelerin yarın yeni düzende  para kazanması lazım.
Oda'lar bu hazırlığın içinde olmaz ve sadece üyelere kredi sağlamakla görev yaptıklarını zannederlerse, yarın ne verilen krediler geri döner, ne de ayakta kepenk indirmeyen işyeri kalır.
Bizden söylemesi…
***
Not- Odalar falan dedik de aklımıza geldi.
Geçtiğimiz Mart ayının ortasında Oda Başkanları, sanayiciler ve İşadamları bir araya gelmiş, “İş konseyi” adı altında bir oluşum gerçekleştirmiş, söz konusu oluşumu da, geniş katılımlı ve şatafatlı bir imza töreni ile kamuoyuna duyurulmuştu.
O günden bu yana “Eskişehir İş Konseyi” nin ismini dahi duymadık
Halbuki, kurulan İş Konseyi’nin,  Eskişehir’in kalkınması ve gelişmesi için çalışılacağı, kamu, sivil toplum ve özel sektör işbirliği ile ekonomik ve siyası gelişmelere yön verebilen faaliyetlerde bulunulacağı söylenmişti.
Olağanüstü bir sürecin yaşanmasına ve bundan sonra da yaşanacağı bilinmesine rağmen Eskişehir İş Konseyi diye kurulan oluşumu hala göremedik.
Halbuki…
Şu yaşadığımız ve yaşayacağımız süreç içinde en çok, kuruluş amacı  “ekonomik ve siyasi gelişmelere yön verecek faaliyetlerde bulunmak” olan bu oluşumun ismini duymamız gerekmiyor muydu?


.....


Hepsinden bıktık!


Salgın öncesinde…
Sabah işe gitmek için erkenden kalktığımızda “Keşke işe gitmek zorunda olmasak. Evden çalışsak” diyor muyduk?
Muhtemelen çoğumuz içinden geçiriyordu bunu…
-“Keşke iş olmasa da, erken kalkmak zorunda kalmasak… Rahat rahat ve keyifle kahvaltımızı yapsak” diyor muyduk?
Bunu da düşünenler vardı mutlaka…
“Keşke evde otursak, uzandığımız yerde kitap okuyup, film seyrederek zaman geçirsek” diyor muyduk?
Valla bunu da hayal edip, özlemini çeken çok kişi vardır diye düşünüyorum.
Bu ve benzeri ne kadar isteğimiz, özlemimiz, düşüncemiz varsa, salgın sonrası hepsini yaşamaya başladık…
Fakat çok ilginçtir…
Hepsinden de iki ayda bıktık!


.....


 Eskişehir’e sanki limanla birlikte deniz getirmelerini istedik…


35 yıl önce mesleğe ilk adımımı attığımda yaptığımız ilk haberlerden biriydi Eskişehir’in demiryolu ile Gemlik limanına bağlanması meselesi…
35 yıl boyunca belki de gazetecilik yaşamımla ilgili  “En çok yaptığınız fakat bir türlü gerçekleşmeyen şey nedir?” diye sorulsa, yine aynı haberi, yani Eskişehir’in demiryolu ile limana bağlanmasına yönelik haberi gösteririz.
Zira…
Söz konusu haberi her yıl en az 3-4 kez yaptığımızı, bir bu kadar da kent yöneticilerinin ağzından yazdığımızı biliyoruz.
Belki bizden önce de vardı bu istek ama bizim bildiğimiz 35 yıldır Eskişehir’in demiryolu ile limana bağlanması gerektiği söylenip, yazılıp, çizilip durur.
Bu konuda 35 yılın sonunda gelinen nokta, aynı noktadır.
Seçim zamanları sözler verilir…
Arada sırada projeler ortaya çıkartılır.
Ama gelin görün ki bir türlü Eskişehir’in demiryolu ile Gemlik limanına bağlantısı için küçücük bir adım dahi atılmamıştır.
Sonuç olarak…
Eskişehirlinin 35 yıldır ısrarla istediği ve Ankara’ya bir türlü yaptıramadığı en önemli yatırımdır demiryolu ile liman bağlantısı…
Sanki Eskişehir’e limanla birlikte deniz getirmeleri istenmiş gibi, 35 yıldır söz konusu demiryolu bağlantısını yapmamaya adeta yemin etmişlerdir.
O yüzden…
“Eskişehir’in acilen demiryolu ile limana bağlanması lazım” gibi açıklamalar yapılmasının artık yararı da kalmamıştır…
Zira…
Demiryolu ile liman bağlantısı Eskişehir için ne kadar gerekli önemliyse, 35 yıldır iktidar olanlar için aynı meselenin ne kadar gereksiz ve önemsiz olduğu artık ortaya çıkmıştır…


.....


Bu işte bir terslik var


Bir türlü anlamlandıramadığım bir konu var…
Ekonomide işlerin iyiye gitmediği, ülkenin önümüzdeki süreçte büyük bir sıkıntı çekeceğine ilişkin düşünceye sahip olanlar ve bunu endişe ile dile getirenler, genelde belli bir gelire sahip,  maddi sıkıntı içinde olmayan insanlar.
öte yandan…
Bu görüşe katılmayan, karşı çıkan ve ekonominin iyi yolda olduğunu düşünüp, can hıraç savunanlar ise genelde maddi sıkıntı yaşayan düşük gelir sahibi insanlardan oluşuyor.
Hâlbuki tam tersine bir durumun yaşanması lazım…
Yani…
Parası olan “ekonomi iyi”, parası olmayan ise “ekonomi berbat” diye tarif etmesi gerekmez mi?
Bu tersliğin iki nedeni olabilir…
Birincisi; herkes ekonomiyi siyaseten durduğu yer itibarıyla değerlendiriyor.
Ya da…
Geliri olan, gelirini kaybetme endişesi yaşarken, geliri olmayan “bundan daha kötü olmaz herhalde” diye düşünüyor…
Bundan da başka aklıma bir şey gelmiyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi