1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Mucize beklemek yerine sabır göstermek lazım galiba!

Borç olmuş 160 milyon.


170 icra dosyası kapıya yığılmış.


Transfer cezası gelmiş üstelik.


Locaların satışından tutun da sponsorluk parasına kadar ne varsa alınmış ve kulübün gelebilecek tek bir kuruş geliri kalmamış.


Bir de bunlar yetmiyormuş gibi puan silme cezası ile karşı karşıya kalınmış.


Tüm bu yaşananlarla birlikte kulüp resmen kapanma tehlikesi ile karşı karşıyayken yeni bir yönetim geliyor.


Transfer cezası nedeniyle var olan futbolcularla anlaşmaktan başka hiçbir çaresi olmayan yeni yönetim, olan futbolcuların tamamıyla sözleşme imzalıyor.


Cebinden 13-14 milyon lira para harcıyor.


Futbol piyasasının sayılı teknik adamlarından biriyle anlaşıyor.


Yaşanan olaylar nedeniyle hazırlık dönemi dahi geçiremeyen takım, lig başladığında apar topar sahaya çıkıyor.


O yüzden…


Kimse Eskişehirspor’dan bu yıl şampiyonluk ya da süper lige çıkmayı falan beklemesin.


Olursa da sürpriz olsun…


Zira…


Eskişehirspor’un üzerinden, borçlarıyla, icralarıyla, transfer cezası ve puan silmelerle resmen tren geçti.


Bu sezon hele bir doğrulsun ve ligde kalsın bu takım…


Seneye her şey serbest olsun…


O yüzden…


Eskişehirspor’un kaybettiği puanlara kahrolmayın.


-“Biz bu gidişle süper lige çıkamayız” düşüncesi içine girip kendi kendinize kahretmeyin.


çünkü…


Eskişehirspor’un gerçekten şampiyonluğa oynayacağı ve şampiyon olacağı günler çok uzakta değil.


Bir sezon sonrasında…


O yüzden…


 Eskişehirspor’a gönül verenlerin bugün için yapması gereken tek şey, mucize beklemek yerine sabır göstermek olmalı…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Bi durun be kardeşim!


 


Bir Japon, İstanbul’da geçirdiği bir haftanın sonunda fikri sorulduğunda şunları söylemiş:
Türklerin evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar.
Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor.
En iyi yere sizi oturtuyorlar.
Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor.
çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor. Kumandayı elinize veriyorlar. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor. Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar.
Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor. Sonra evden çıkıyorsunuz ayni adamlar 180 derece değişiveriyor.
Herkes arabasını üstünüze sürüyor. Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler. Şerit değiştirmek bile mümkün değil.
Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz.
Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor? Bu isi çözemedim.


Aynen böyleyiz işte!


Japon son derece iyi tarif etmiş bizi.


Eskişehir’de pek çok yer var aynı durumda olan ama en çok kullanılan yerlerden birini özellikle anlatacağız size.


222 eğlence merkezinin önünden, Espark’a doğru bir yaya geçidi var.


Günün her saati kullanılan bir yaya geçidi burası.


Yerlerde yaya çizgileri var.


Bu çizgilerin araçlar için anlamı “Yaya çizgilerin üzerinde karşıya geçiyorsa yavaşlayacak hatta duracaksın” demek…


Bunun anlamını her araç sürücüsü biliyor.


Ancak…


Her araç sürücüsü anlamını bildiği bu kuralı katiyen uygulamıyor.


Yayayı ezme pahasına basıyor gaza.


Maazallah birini ezmiş olsa suç yüzde yüz kendinde olacak.
bunu da biliyor…


Ama ısrarla gaza basmaya devam ediyor.


Muhtemelen direksiyon başında yaya için “Kör mü? Dikkat etsin” diye düşünüyor.


İşin tuhaf tarafı…


Aynı araç sahibi, sözünü ettiğimiz o yaya geçinden yaya olarak geçtiğinde ise aracı üzerine adeta ezmek için süren araç sürücüsüne bildiği her küfrü ediyor…


Bu psikolojik rahatsızlık değil de nedir?


Bu ruh hastalığı hali değil de nedir o zaman?


Yaya geçidi gördüğünüzde bi durun be kardeşim?


2  saniyeliğine kendinizi o yaya geçidinden geçerken  düşünün yahu!


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


Gündelik meseleler…


Bilim, ölümsüzlüğe giden adımlar için harekete çoktan geçti…


üzerinde çalışmaların başladığı bir araştırmaya göre:


İnsan beynine, insansı bir robotu uzaktan kontrol etme yeteneği kazandırmayı amaçlıyormuş. Böylece insanlar oturdukları yerden, sadece düşünerek, kendilerini temsil eden robotları etrafta gezdirebilecek. Bu hedefe 2020’ye kadar ulaşılması planlanıyormuş.


Benzeri bir başka araştırma çerçevesinde:


 Bir robotun beyinle kontrol etmekten ziyade, beyni direkt robotun içine yerleştirmeyi amaçlıyor. Böylece insan beyni, biyolojik vücudun sınırlamalarından kurtulacak. Yorulma, acıkma, susama gibi sorunlar tarihe karışacak. Vücut daima yeni teknolojilerle geliştirilebilecek.


Başka bir araştırma:


Beynin de biyolojik ortamdan dijital ortama aktarılmasını amaçlıyor. Böylece tamamen robotik bir yapıya sahip olan insanlar fikirlerini direkt olarak ortak bir yazılıma aktarabilecek, diğer insanlarla ya da çevreleriyle, düşünce gücüyle iletişim kurabilecek. Hatta zihin kopyalanıp birden fazla robota yerleştirilebilecek.


Ve diğer bir araştırma ise zihnin herhangi bir yapıdan bağımsız olarak var olabilmesi ve ihtiyaç duyduğunda vücut olarak bir hologram kullanmasına yönelik.


Sözünü ettiğimiz araştırmaların tümü belirli bir aşamaya getirilmiş durumda.


Bu araştırmaların teknolojik olarak gerçekleştirilebileceği bir yana, asıl tartışılan mesele insanlığın bu değişme izin verip vermeyeceği…


Zira…


Bu değişimin olumlu ve olumsuz yanları daha bugünden teraziye konulmuş durumda…


Yaşamdaki bu değişimin olumlu yanları ve olumsuz yanları olacağını söyleyip, iki ayrı cephede yerini alanlar var…


örneğin: “Sonsuz yaşam insanlara hayatları boyunca daha fazla şey yapma imkanı sunuyor. Kimse ölüm korkusuyla hareket etmek zorunda kalmayacak. özellikle zamanın en büyük zihinleri, yeni fikirler geliştirmeye devam edebilecek.” Diyenler var.


öte yandan…


“Hiç ölmeyen insanlar ciddi bir kaynak problemine yol açabilir. Ayrıca aşırı yaşlılığın getireceği stres ve evlilik ya da ebeveynlik gibi toplumsal yapıların çökmesi gibi tehlikeler de bulunuyor.” Diyenler de…


Hal böyleyken, bizim gündelik meselelere kafa yoruyor olup, zihnimizi, enerjimizi ve çabalarımızı yine gündelik meselelerle geçiriyor olmamız ne kadar anlamsız değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi