1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Ne kadar küçüldü makamlar!

İnsanlar yaşlanma sürecine girdiğinde anılarını anlatmaya başlarmış.
Biz de, hem bu yaşlanma sürecinin içine girmemiz, hem de şu salgın gündeminden biraz olsun uzaklaşmak niyetiyle sizleri  biraz anılara götürmek, bu sayede de önemli bir hususun süreç içinde nereden nereye geldiğinin kendimizce bir tahlilini yapmak istedik.

***

Şimdi... önce çocuklukla başlayalım:
çocukluğum Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Orman Bölge Müdürlüğü lojmanlarında geçti.
En büyük mevki sahibinin Orman Bölge Müdürü olduğunu zannederdik o yaşlarda.
Lojmandan çıkıp, Bölge müdürlüğü binasına giderken, hangi oyunu oynuyorsak anında bırakır, bir köşeye sinerdik.
Bu hareketimiz bildiğiniz anlamda bir korku değildi.
Böylesine önemli bir mevki sahibinin, bizi bir şekilde azarlayabileceği ihtimali karşısında çocukça takındığımız bir saygıydı sanırım.

***

Hangi partiden olduğunu ve ismini hatırlamıyorum ama ilk Milletvekili ile ilk Vali'yi de o lojmanlarda, yine çocukken görmüştüm.
Her ikisi de farklı zamanlarda, ne için olduğunu bilmediğim bir nedenle  Orman Lokaline gelmişti.
Bir duvarın köşesini kendimize siper ederek bakmıştık diğer çocuklarla birlikte...
Aslında her ikisi de normal insan boyunda olmalarına rağmen dev gibi gelmişti bize.
Biri koskoca Milletvekili, diğeri koskoca Vali idi.
Onları uzaktan görmenin bile, görmeyen arkadaşlarımıza karşı bize büyük kazanç sağladığını düşünüyorduk resmen.

***

Mesleğe ilk adımımızı attığımız yıl, 19 yaşında bir gençtik.
Adliye'de bir Savcı, Devlet Hastanesinde bir dahiliye doktoru ile tanıştığımızı hatırlıyorum.
Biri koskoca Savcı, diğeri koskoca Doktor.
Tavırları, özgüvenleri, duruşlarıyla adeta 20 metre uzaktan bile her türlü övgüyü ve saygıyı hak ediyorlardı.
Hem makamlarından hem de kişiliklerinden öylesine etkilenmiştik ki, zaman zaman soru sorma ihtiyacı duyduğumuzda, saygısızlık ifadesi algılanması   için kelimeleri dikkatle seçerdik

***

Hayatımızda ilk General'i Askerde, yemin töreninde gördük.
7 Bin acemi askerin önünde öyle bir kürsüye çıktı, öyle bir konuşma yaptı, öyle bir kürsüden indi ki, Cem Yılmaz'ın şovunda söylediği gibi "Hadi çocuklar savaşa gidiyoruz" dese, hiç düşünmeden koşarak gideceğiz. öylesine bir etki yaratmıştı üzerimizde.
***

Bir gün pasaport müdürünün odasında otururken bir adamcağız girdi içeriye.
Pasaportu ile ilgili bir sıkıntı olmuş, onu arz etmeye gelmiş.
öylesine kibar, öylesine nezaket ve zarafet sahibi ki, kelimeleri özenle seçiyor.
Müdür ne işle meşgul olduğunu sordu, "Akademisyenim" dedi adam.
-"Hangi üniversite?" Diye sordu müdür, "Ben yurt dışında çalışıyorum efendim" dedi.
Müdür "Hangi ülke?" Diye sorunca "Ben Amerika’dayım efendim" dedi.
Müdür baktı ki adam kısa ve net cevaplar veriyor, soru sormaya pes etti.
Sonradan öğrendik ki adam Profesör ve  Amerika'nın en iyi üniversitelerinden biri olan MIT'de kürsü sahibi önemli ve saygı duyulan  bir bilim insanıymış.
Bunu öğrendiğimizde, sergilediği davranış nedeniyle saygımız on kat daha arttı adama.
Kibir yok, böbürlenme yok, ego yok.
Saygı var, nezaket var, zarafet var.
Gözümüzde öylesine büyümüştü ki adam, orta boydan biraz daha kısa olmasına rağmen, her ikimize de kapıdan çıkarken başını duvara çarpacakmış gibi gelmişti.

***
Velhasıl...
Eskiden makamlar da makam sahipleri de çok büyüktü bize göre.
Sonra ne olduysa oldu.
Siyaset, yaşatması gereken tek değeri, yani liyakati öldürdü önce...
Koskoca bürokratlar politikaya kurban edildi ardında.
Ve son olarak da...
önce makam sahipleri küçüldü, ardından küçülen makam sahipleri, başında bulundukları makamları da küçültüp, kendi seviyelerine getirdi.
Genelleme elbette yapamayız ama, gelinen noktada çoğu koltuk, ona değer katacak insanlardan çok, onun gücünü kullanmaktan başka bir mahareti olmayan vasat insanlara kaldı...


.....


Eskişehirlilik kriterleri!


Genelde seçim öncesi başlardı “Eskişehirlilik” tartışması…
Birileri her seçim öncesi mutlaka çıkar ve milletvekili seçilecek isimlerin Eskişehirli olması gerektiğini söylerdi.
Kısa süre içinde mesele “Eskişehirli olmayan adaylara oy vermeyeceğiz” eylemlerine dönüşürdü.
üstelik…
Eskişehirli olma kriterini, nüfus kâğıdında “Eskişehir” yazmakla özdeşleştiren bu bir takım insanlar ve grupların, doğum yeri Eskişehir olmayan fakat 40 yıldır Eskişehir’de iş güç sahibi olmuş insanları dahi Eskişehirliden saymayan bir anlayış sergilerdi.
Bu tutum içinde olan insanları hep “Eskişehir’de doğmuş olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan insanlar” olarak gördük.
Zira…
Seçimlerde diğer adaylara karşı kullanabilecekleri, onlara üstünlük sağlayabilecekleri tek argümanın, nüfus kâğıtlarında “Eskişehir” yazıyor olmasıydı.
Bizim bildiğimiz, bu konuda çok uğraş vermiş olsa da hiçbiri, sırf nüfus kâğıdında Eskişehir yazmasının avantajını göremedi.
çünkü…
Eskişehir’de doğmuş olmak, Eskişehirli olmanın tek ve en önemli kriteri olmaktan çıkmıştı.
Eskişehirli olma kriteri değişmiş, nüfus kağıtlarındaki doğum hanesinde  başka şehirler yazsa da, işini aşını,mesleğini, bilgisini, becerisini  bu şehre taşıyan, bu şehre katma değer sağlayıp, istihdam yaratan, şehre ve şehirde yaşayanlara  karşı sorumluluk taşıyan, hatta mezarını bile bu şehirde alanlardı asıl Eskişehirli kabul edilenler…
Yukarıda da söyledik…
Genelde seçimler öncesi başlardı “Eskişehirlilik” tartışmaları…
Rektör değişikliği sonrasında benzeri bir tartışmanın yaşandığına tanık olduğumuz için yazmak gereğini duyduk…
Nüfus kâğıdında Eskişehir yazan biri olarak son sözü söylememiz gerekirse…
Bize göre marifet nüfus kâğıdında Eskişehir yazması değil…
Marifet Eskişehirli olabilmekte…


.....


Yeni yeni market manzaraları oluştu…


önce salgın, ardından bir de ramazan ayının girmesi market fiyatlarını tavan yaptırdı.
Birkaç gün içinde fiyatı neredeyse yüzde yüz oranında artan gıda maddeleri bile oldu.
İşte bu durum marketlerde, kasa önleri manzaralarına neden oldu.

Şöyle;
Markete gidiyorsunuz, önce ihtiyacınız olan 5-6 kalem malı alıp, atıyorsunuz sepete…
Bu arada gördüğünüz birkaç gıda maddesini de koyuyorsunuz.
“Tamam artık. Bu kadar yeter” dediğinizde ve ödeme yapmak için kasaya yönelenliğiniz sırada, kafanızda aşağı yukarı bir rakam oluşuyor.
Başlıyor aldıklarınız kasadan birer birer geçmeye.
En son ürün geçtiğinde kasiyer öyle bir rakam söylüyor ki, aklınızdan geçen rakamın neredeyse iki katı.
Rakamı duyar duymaz önce bir yüzünüz şekilden şekle giriyor.
Şuursuz bir şekilde uzatıyorsunuz kredi kartını.
Hala olayın etkisinden çıkamaz bir haldesiniz.
ödeme bitiyor. Kredi kartı ve alışveriş fişini veriyor kasiyer.
Market arabasını otomobilinize kadar götürürken, alışveriş fişini yukarıdan aşağıya incelemeye başlıyorsunuz.
İçinizden “İnşallah yanlışlık vardır. Dönerim” diye düşünüyorsunuz ama nafile…
Aldıklarınız ve yanında yazılan rakamlar maalesef gerçek.

Sonuç olarak…
Son günlerde bu anlattığımız türde market manzaraları bolca yaşanıyor…
Daha bundan birkaç ay önce 200-300 liraya dolan market arabaları, bugünlerde 700-800 liraya dolmaz hale geldi.
Bunun sonu nereye varır bilemiyoruz ama pek de iyi yerlere gitmiyor vaziyet…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi