1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Olacak iş mi?

Bu söylenmez belki ama...
Yaklaşık 7-8 yıldır Kurban Bayramlarında, kurban kesmek yerine, kurban fiyatı kadar bir meblağı Büyükşehir Belediyesi Aşevine bağışlarız.
İlgili hesaba paramızı yatırır, makbuzumuzu alırız.
Yaptığımız bağışın da, zaman zaman önünden geçerken gördüğümüz insanlara sıcak yemek olarak ulaştığının huzurunu yaşarız.
Belediye Aşevinin bu anlamda kutsal sayılabilecek önemli bir toplumsal görevi yıllardır ve başarıyla  üstlendiğini düşünmüşüzdür.

***

Odunpazarı Belediyesi bildiğiniz üzere Basın Parkı oluşturdu.
Gazetemize ait matbaayı kapatma kararı aldığımızda, matbaamızda bulunan ve yaşı 100 yılı aşkın olmasına rağmen hala çalışan antika sayılabilecek kurşunlu matbaa makinesini, bu parkta kullanabilir düşüncesiyle Odunpazarı Belediyesine bağışlamaya karar verdik ve bağışladık.
Keza...
Yine Odunpazarı Belediyesinin hayata geçirmiş olduğu Daktilo Müzesine konulmak üzere,meslekte ilk kullandığımız şahsi daktilomuzu bağışladık.
Derdimiz bunlar üzerinden reklam yapmak falan değildi elbette.
İstedik ki, küçük de olsa bunlar Eskişehir'in malı olsun, anılar belediye tarafından muhafaza altında tutulsun.

***

Zaman zaman adaklar adanır ya...
Hani insan kendi kendine "Ah şu bir olsun insanları sevindireceğim" diye söz verir ya...
İşte o anlardan birinde, bir dostumuzla birlikte, verdiğimiz sözü yerine getirmeye karar verdik.
Ne yaptık biliyor musunuz?
Tepebaşı Belediyesi'nin, çocukları sokaktan kurtarmak, onların hem iyi bir öğrenim görmesini hem de iyi bir müzisyen olmasını sağlamak için hayata geçirdiği "İki Elin Sesi Var" projesi geldi aklımıza.
çocuk Senfoni Orkestrasına gidip, ihtiyaç duydukları müzik aletlerini alabilmeleri için bağışda bulunduk.
O çocukların sayısı her artış gösterdiğinde, çocukların konser başarıları birbiri ardına gelmeye başladığında, mutlu olduk, huzur bulduk.

***

Şimdi, belediyelerin yardım kampanyaları düzenlemeleri hükümet tarafından yasaklandı.
Aşevleri dahil, yardım hesapları üzerine bloke konuldu.
Bunun hem yanlış hem de siyasi bir karar olduğu o kadar açık ki...
Düşünsenize?
Belediyeler, dini özelliği bulunan dernekler ile iktidara yakın olduğu bilinen vakıflara, yardım adı altında para aktarıp, bir anlamda bağış yapıyor ama vatandaş belediyelere bağışta bulunamıyor.
Olacak iş mi?


.....


İşini bilmeyen çavuşlar…


Rusya’da, iki çavuş bir gece, yasak olmasına rağmen,  yanlarına Askeriye’nin eğittiği köpeği de alarak birlikten ayrılmış.
Amaçları, buz tutmuş Aral Gölü’nde balık tutmak, tuttukları balıkları birliğe getirmek, böylelikle yiyecek sıkıntısının olduğu birliğe ziyafet çekip, terfi etmeyi planlamakmış,
Köpeği beraberinde getirmelerinin amacı ise, buz tutmuş gölde balıkların yerini tespit etmesi içinmiş.
Köpek buzun üzerinde koklamış koklamış ve bir yeri işaret etmiş kendince…
Bizimkiler de beraberinde getirdikleri dinamitin fitilini yakarak atmışlar uzaktan.
Fakat bir şeyi hesap edememişler.
Eğitilmiş köpek, atılan her şeyi geri getirme konusunda da eğitimliymiş.
Koşmuş, atılan dinamiti almış, fitilin yanması sona geldiğinde çavuşların eline bırakmış.
Sonrasının ne olduğunu anlatmaya gerek yok.
Ancak…
Espri mi gerçek mi bilinmez ama “İşini bilmeyen çavuşlar döner dinamiti avuçlar” lafının ilk bu hikaye çıkışlı olduğu söylenir…
***

Şimdi bu hikayeyi niçin anlattık?
Efendim!
Bizi yönetenler alınması gereken kararları ya alamıyor, ya iş işten geçtikten sonra alıyor ya da, alınan kararı uygulayamıyor.
Böyle bir zafiyet var.
Şu salgın süresince bu zafiyete defalarca şahit olduk…
İlk alınması gereken kararlar ya hiç alınmadı, ya geç alındı ya da alınan kararlar tam anlamıyla uygulanamadı.
Yurtdışından ve Umre’den gelenlere uygulanması gereken prosedürlerden tutun da, maske takma zorunluluğuna, şehirlerarası seyahat yasağından tutun da, belirli yaş grubuna sokağa çıkma yasağı getirilmesine kadar kararların hep gecikmeli alındığı, ilk yapılacak işin son yapıldığını hep birlikte gördük.
Buna kısaca “iş bilmezlik” demek yanlış olmasa gerek…
Ve bu iş bilmezlik, salgınla mücadele konusunda ülkeye ve topluma epey pahalıya mal oldu…
Sadece ülkemiz de değil.
Başta Almanya olmak üzere pek çok ülkede halk yönetimleri, mücadele konusunda geç kalınmakla, yani “iş bilmezlik”le suçluyor…

Kısacası…
Virüs tüm dünya’yı diz çöktürdüyse, bunda iş bilmezliğin önemli bir katkısı oldu sanki…


.....


Film insanlarını da gördük ya…


Bilime sonuna kadar inanırım.
Bilim insanları en saygın kişilerdir benim nazarımda.
Şu salgın süreci boyunca, ülkede adını sanını bugüne dek duymadığım pek çok değerli bilim insanının olduğunu öğrendim.
Her biri için “İyi ki de varlar” dedim kendi kendime…
Ancak…
Aralarından öyleleri çıktı ki, yaptıkları ve söyledikleriyle beni bir hayli şaşırttı.
örneğin, aynı zamanda bilim kurulu üyesi de olan bir bilim insanı çıkıp, “Allah nüfus azalsın diye bu virüsü gönderdi” gibisinden bir laf etti…
Başka biri çıkıp, İtalya’da yapılan araştırma ve sonuçlarını, insanların gözünün içine baka baka kendi araştırmasıymış gibi televizyon kanallarından anlattı…
Bir başkası ise çıktı ve “Eğer çin, ilk hastalanan 50 kişiyi öldürseydi, böyle bir salgın dünyanın başına bela olmazdı” falan dedi.
Buna benzer birkaç bilim insanından, buna benzer saçmalıkları da duyduk bu süreçte…
Kısacası…
Salgın ve süreci, benim bilime ve bilim insanlarına olan inancımı bir kez daha arttırdı.
Bu arada…
Aynı salgın süreci bana, adı “Bilim İnsanı” olan fakat yaptığı ve söyledikleriyle “Film İnsanı” olduğunu ortaya koyanları da tanıma fırsatı doğurdu.
O yüzden…
Siz siz olan, her zaman bilme ve bilim insanlarına inanıp, güvenin.
Aralarındaki Film insanlarını da yaptıkları ve söyledikleriyle kendi haline bırakın…


.....


Biraz da gülmek lazım


Temel, kahvehanede arkadaşlarına av maceralarını anlatmaktadır:
- Geçenlerde ormana ava gittum. Birden bi ayi ile karşulaştum. Tüfeği atıp kaçmağa başladum. O  da beni kovalamaya başladi. Tam ayinun nefesini ensemde hissettuğum anda ayi kayup yere   düşti. Bu durumu fırsat bilip arayi açmağa çaliştum. Ama ayi gene peşima düşti. Gene tam nefesini ensemde hissettuğum anda ayi tekrar kayup yere düşti. Ben tekrar arayi açmağa çalıştum.
O arada Dursun, dayanamayarak sorar:
- Ula Temel, çok cesaretli adamsun. Ben senun yerinde olsam, altuma ederdum.
Temel atılmış:
- Ula sen ayinun neye basup kayduğunu zannedeysun?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi