1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Umarım vazgeçen olmaz...

CHP’de il kongresi var.
Başkanlık için ise 5 aday mevcut.
Abdülkadir Adar, Recep Taşel, Ali ünal, Metin Tomsuk, Nevin Kavak…
Beşi de adaylıkta karlı.
Beşi de şu anda CHP’nin il başkanı olmak istiyor.
Umarız her biri bu kararlılıklarını kongre gününe kadar devam ettirir.
Zira…
Bu saatten sonra il başkan adaylığından çekildiğini söyleyen, vazgeçtiğini ifade eden, “Şu adaya destek amacıyla adaylıktan feragat ediyorum” diyenin partide çok hoş karşılanmayacağını tahmin ediyorum.
Hatta…
Bu saatten sonra il başka adaylığından çekilen kişinin, sırf pazarlık yapmak ve başka bir göreve “eyvallah” demek için aday olduğunun düşünüleceğini zannediyorum…


.....


Bunu çok severiz…


Dünya’nın ıssız bir köşesinde bulunan adada, birbirinden habersiz 4 kabile yaşıyormuş…
Bu dört kabile de, adaya gelen bir adamın sayesinde, geç de olsa ateşle tanışmış.
Bir bilge ile öğrencileri inceleme yapmak için adaya gider.
1’nci kabilede ateşin kontrolünün sadece rahiplerde olduğunu, kabilenin bundan yararlanamadığını…
2’nci kabilede ateş yakmaya yarayan tüm araçlara tapınıldığını…
3’ncü kabilede ateşi getiren adamların totemlerinin yapıldığını
4’ncü kabilede ise ateşin tanrı olduğuna inanıldığını görürler…
***

Her kabile ziyaretinde bir öğrenci “Ben burada kalacağım ve ateşi nasıl kullanacaklarını öğreteceğim” diye kalır.
Bilge ve beraberindekiler, öğrencileri toplamak için kabilelere tekrar gittiğinde korkunç gerçekle karşılaşır…

***
Birinci köye vardıklarında; öğrenci ateşi herkesin kullanabileceği söyler söylemez, rahiplerce suçlanmış, rahiplerin kışkırtmasıyla bir yabancının sözlerine inanmak yerine kendi rahiplerine inanan kabiledekiler de öğrenciyi yakalayıp rahiplerinin ateşiyle yaktığını öğrenirler…

İkinci köydeki öğrenciyi almaya gittiklerinde, buradaki öğrenci halkın tapındığı aletleri kullanarak ateş yakar yakmaz halk korkup, tapındıkları nesnelerin böyle kullanılmasına tepki göstererek öğrenciyi öldürdüklerini anlarlar…
üçüncü köydeki öğrenci, önemli olan ateşi yakmanız, bir insanın totemine tapmak doğru değil diye söze başlayınca hemen onu da oracıkta canını aldıklarını duyarlar…
Dördüncü köydeki öğrenci de ateşe tapmanın doğru olmadığını, önemli olanın ateşi kullanmak olduğunu, ateşin aslında ne olduğunu anlatmaya başladığı anda öldürüldüğünü, büyük bir üzüntüyle öğrenirler...

***

Bilge ve kalan diğer öğrenciler çaresiz gemiye dönerek, adadan uzaklaşmışlar.
Bilge başlarına gelen acı durumdan çıkarılacak ders için öğrencilerine şunu söyler:
“Cahiller bildiklerini doğru zanneder, onlara yeni bilgiler öğretmek istediğinizde size direnirler. Yeni bilgiler cahiller için huzursuzluk kaynağıdır. Bu cahillere herhangi bir şey öğretmek de çok zordur. Gerçekten bilgili insanlardan nefret ederler. Onları yakarlar ve kendilerine göre cezalandırırlar.”

Bu hikâyeyi severiz…
örneklerini gördükçe hikaye daha da anlamlı gelir bize…


.....


Eğer saksıda yaşamıyorsanız!


Bir okur yazmış…
-“önemli konulara değiniyorsunuz. Her gün okuyorum. Ama bir de asgari ücret ile insanların nasıl geçinebileceğini yazın”
Bu arada not da düşmüş…
-“Gazeteyi kahvehanede bedavaya okuyorum.”
Valla asgari ücret alan birinin, ailesiyle birlikte nasıl geçinebileceğinin formülünü bilmem mümkün değil.
Zira…
3-4 kişilik bir ailenin çay-simit hesabı bile asgari ücreti tutturamadığını biliyorum.
O yüzden, okur dünyanın en zor sorusunu sormuş.
Ama yine de cevap vermek lazımsa şunu söyleyebiliriz:
Asgari ücret eğer saksıda yaşayan bir bitki değilseniz kimseye, hele bir aileye asla yetmeyecek bir ücrettir.
Daha da önemlisi…
Bildiğiniz utançtır!


.....


Fakirlikten utanılıyor da namussuzluktan hiç utanılmıyor!


Büyük ihtimalle 1930-1940 lı yıllarda çekilmiş bir fotoğraf…
Pantolonu yama, ceketi ise sökük ve yırtık dolu ama stüdyoya gidip, rahat bir şekilde fotoğraf çektirmiş adam.
Ne pantolonundaki yamalardan ne de üst başının çok düzgün olmadığından zerre kadar utanmamış.
Fotoğrafı sosyal medyada paylaşan Yavuz Şen şunu yazmış altına:
“O zamanlar “utanma duygusu” yok mu idi?  Vardı tabii ki.Hem de bugünlerden çok daha yaygın ve muhafazakâr bir utanma duygusu vardı ve de o duyguya  HAYÂ denirdi…
Lâkin bugünün utanma duygusu ile o günlerin Hayâsı değer yargıları açısından çok farklıydı.
O yıllarda Hırsızlıktan, yalan söylemiş olmaktan, rüşvet almaktan, irtikaptan, ihtilâstan Hayâ
Duyulurdu. Ar edilirdi. Namuslu adamın elbisesinin yamasından utanılmazdı.
Bugün ise ahlâk değer yargıları değişti, daha da doğrusu ahlâk kavramı yok oldu gitti.
Şimdi fakirlikten utanılıyor da namussuzluktan hiç utanılmıyor. Ne yazık!”
Velhasıl…
Yıllar öncesinden çekilmiş binlerce hatta milyonlarcası gibi, son derece etkileyici bir fotoğraf bu aslında…
Dünün utanılmayan hallerinin bugün utanılır olduğunu…
Dünün utanılan duygularının bu gün utanılmaz hale geldiğini gösteren mükemmel bir fotoğraf…


.....


Biraz da gülmek lazım


Soğuk algını, iyice nezle olan genç kadın; davetli olduğu akşam yemeğine giderken önlem olarak yanına 2 mendil birden alır. Birini çantasına koyar, ötekini de göğsünün içine, sutyenine sokuşturur.
Yemeğin sonunda, tatlılar ve meyveler yenirken, kadının burnu birden akmaya başlar. çantasındaki mendilin epey kirli olduğunu bildiğinden, usulca elini göğsüne sokup diğerini almak ister. Ancak o da iyice aşağı kaymış olacak ki, elini göğsüne daha çok sokar, bir sağa bir sola gezdirir, bakar böyle olmuyor, ikinci elini de devreye sokar...
Ve o anda; ziyafet masasındakilerin susmuş, dikkatle kendisine baktıklarını fark eder. Kızarık burnuyla yarışan kıpkırmızı suratıyla; iki elini de hemen çeker göğsünden:
- Hay Allah! Gelirken, her ikisi de vardı, şimdi bulamıyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi