1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Yapıyorsunuz iyi güzel de illa tören de mi lazım?

Devletin bir kurumu bir bina yapıyor ya da bir tesis...
Ya da bir Oda veya Dernek yapıyor aynı şeyi.
Hatta.
Hayırseverler çıkıp yapıyor benzerlerini.
Okul yapılıyor mesela...
Mesela Camii...
Dernek binası, ek tesis, sosyal tesis yani aklınıza ne gelirse.
Ne güzel değil mi?
Sonuçta halkın ihtiyacını karşılayacak, hizmet kalitesini arttıracak, ihtiyaca cevap verecek ve insanların kullanımına sunulacak olan binalar, tesisler bunlar.
Buraya kadar her şey ama her şey çok güzel.
Ama gelin görün  ki, bu yapılan binalara, tesislere, okullara, camilere, aklınıza gelecek her yapılan binaya öyle şatafatlı açılış törenleri düzenleniyor ki, işte bunu anlamak mümkün değil.
önce açılış törenlerine Ankara'dan önemli insanlar davet ediliyor.
O önemli insanlar bir dolu makam arabaları, mahiyetindeki memurları, şoförleri ve korumaları ile geliyor şehre.
Onlar gelince şehrin en büyük mülki amirinden tutun da tüm kurum müdürleri ve mahiyetindeki memurlar o açılışta bulunmak durumunda kalıyor.
Şehirde caddeler trafiğe kapatılıyor, her yerde güvenlik önlemleri alınıyor, yaşam sekteye uğruyor.
Devlet yapılan o açılış töreni boyunca, bildiğiniz iptal oluyor.
Ne o sadece açılış töreni yapılıyor!
Tören için Ankara'dan gelenlerin ve onlara mecburen katılmak zorunda kalan şehir protokolünün, harcırahlarından tutun da yaktıkları benzinlere kadar devlete çıkan masrafı toplandığında, emin olun açılışı yapılan binanın değerini bile geçiyor.
Yani...
Yapılan bir okulun açılış törenine harcanan para resmen, okul yapımına harcanan paradan da fazlasına mal oluyor.
Camii açılış töreni için, neredeyse bir camii daha yapacak kadar para gidiyor.
Ek tesis için yapılan törenin devlete maliyeti ile tesisin kendisi yapılabiliyor.
Ne olursa olsun, dikilen her binaya, her tesise açılış töreni düzenleme gibi bir hastalığımız var.
Ne yazık ki bu hastalığın maliyeti çok fazla...
Şöyle düşünün:
O şatafatlı açılış törenleri hiç yapılmamış olsaydı, törenlerle açılan her binadan ikişer tane yapılırdı.
O yüzden...
Bu ülke artık bu açılış töreni saçmalığından biran önce vazgeçmeli.
özellikle de şatafatlı olanlarından...


.....


Bilim değil film yapılıyor…


Doç Dr Mustafa Güzel…
Hacettepe’de Kimya okumuş.
Burs ile ABD’de hem çalışmış hem doktorasını yapmış.
15 yıl boyunca ilaç firmalarında kıdemli bilim adamı olarak görev yapmış.
60 patentte bizzat imzası var.
10 tane klinik aşamasında ilaç geliştirmiş.
Sonra dönmüş ülkeye.
Medipol üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi farmakoloji ana bilim dalı başkanı olmuş.
Milli ilacın yapılabildiğini görmek ve bizzat içinde yer alabilmek tutkusu olmuş.
Tübitak’a 24 proje vermiş ama bürokrasi içinde kaybolup gitmiş projeleri.
önceki gün internette kendisiyle yapılan bir röportaja denk geldik.
Hayal kırıklıklarını anlatmış söz konusu röportajda.
Bir yerinde aynen şöyle diyor:
-“Ne yazık ki ülkemizde bilim değil film yapılıyor. Ne yazık ki bizim ülkemizde bilim yapan değil film yapan dikkat çekiyor!”
Röportajın bu bölümünü, yani “Bilim değil Film yapılıyor” kısmını okuyunca aklımıza Anadolu üniversitesi geldi.
Sakın yanlış anlamayın!
Yazıyı okur okumaz aklımıza Anadolu üniversitesinin gelmesi, Rektörün bir süre önce tanıtım filminde rol alıp oynaması yüzünden falan kesinlikle değildi!
Bir zamanlar Anadolu üniversitesi, Eczacılık Fakültesi bünyesinde kurulan, Türkiye’deki ilk örneği olan ve özellikle bitkilerden ilaç ve parfüm yapımı için araştırmalar yapıp, Uluslararası tanınırlığı bulunan TBAM, yani Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Araştırma Merkezi’nin kapatılması geldi aklımıza…
Sayısız araştırmaya yapan, elinde önemli patentleri bulunan, çeşitli ülkelerden bilim adamlarının inceleme yapmak için sık sık Eskişehir’e geldiği bu merkez, bir gün kapatılıverdi.
Sözünü ettiğimiz merkez faaliyetini sürdürüyor olsaydı eğer, belki d bu gün için ülkenin sayısız yerli ilaç üretiminde önemli payı olacaktı.
Sözünü ettiğimiz merkez faaliyetini sürdürüyor olsaydı, o 500-600 dolarlara satılan parfümlerin benzerleri işte bu merkezin katkılarıyla üretilebilecekti.
Bilim kenara itildi…
Film başladı…
Hala da aynı filmi ülkece izlemeye devam ediyoruz…


.....


Bir gülme tutuyor ki sormayın gitsin!


Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin il başkanları toplantısında konuşuyor:
"AK Parti sırça köşklerde siyaset yapan, halka tepeden bakan, kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen, milletin derdiyle dertlenmeyen siyasetçilerin yeri değildir, hiçbir zaman da olmamıştır."
Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin belediye başkanları toplantısında konuşuyor:
“Belediyede siyaset yapacak kişi sadece belediye başkanıdır. Yardımcılarınız, müdürleriniz ‘ben de siyaset yapacağım’ diyorsa onları kapının önüne bırakabilirsiniz. Hiç endişe etmeyin. Belediye başkanı burada tek siyasetçidir. Neden liyakat diyorum? Sizin yardımcılarınız işin ehli uzmanlardır. Onların yapacağı her hareket sizin lehinize yada aleyhinize yazılacaktır. Onun yapacağı her başarısızlık sizin başarısızlığınız olacak ama onun başarısı da sizin başarınız olacak. Hem liyakat diyoruz işi ehline verelim diyoruz hem de o gelecek ‘ben o işi değil de belediyede ben başka bir şey yapacağım’. Niçin ‘e ben önümüzdeki dönem milletvekilliğine hazırlanacağım.’ Buna müsaade etmeyeceksiniz. Belediyede yapacağınız her atama liyakatli olacak verdiğiniz her görevi yapacak ve gelip size talimat verecek. Verdiğiniz talimatı yapmıyorsa rahatlıkla görevden alabilirsiniz. Partinin Genel Başkanı olarak söylüyorum ‘falan milletvekili aradı onun akrabasıymış’ hiç dinlemeyeceksiniz. ‘Genel Başkanın akrabası’ hiç dinlemeyeceksiniz kapının önüne koyacaksınız.”
Her ikisinin de konuşmasını okuduğumuzda, bir de tanık olduğumuz ve bildiğimiz olaylar aklımıza geldiğinde,  bir gülme tutuyor ki bizi, sormayın gitsin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi