
Gürcan Banger
Çalışma - İş ahlakı
Yaşadığımız kentin iş dünyası çerçevesinde yapılan çalışmalarda karşılaşılan sorunlardan bazıları yoğunluk gösteriyor. Bunlar arasında sıklıkla şikâyete konu olanlardan birisi çalışma ve iş ahlakı… Bazı konuları üzerinde fazla düşünmeden ön kabullerimizle ilerliyoruz. Farklı alanlarda farklı standartlar uyguladığımızın farkında bile olmuyoruz. Ahlak konusu da yaşamın değişik alanlarında farklı uyguladığımız olgulardan bir tanesi..
Geleneksel yaşam değerlerimiz açısından bireye baktığımızda; örneğin kanun karşısında yoksul veya zengini birbirinden ayırt etmeyiz. Sosyal ilişkilerimizde cinsiyetin de ayırım noktası olmaması gerektiğini ifade ederiz. Örneğin insanların etnik, kültürel kimliklerinin sosyal yaşamımızda eşitlik ve hakkaniyet ölçüsüne göre yer almasını savunuruz. Ama konu, işle ilgili alanlara gelince durum aynı mıdır? Ayırım göz etmeyen bakış açımızı, iş alanlarında da aynı biçimde uyguluyor muyuz? Muhtemelen hayır.
Kültürel ve sosyal ilişkilerimizde hakkaniyet ölçülerine dikkat ederken; konu, iş yapmaya, para kazanmaya gelince, birden kuralların kurtlar sofrası kuralları olduğu fikrine döneriz. Diyelim ki; büyük bir kuruluşta yönetici olarak çalışıyoruz. Eğer bir başka şirkette çalışan bir tanış ve yakınımız işten çıkarılırsa, onun yöneticisinin haksız bir davranış içinde olduğunu düşünür, yakınımızı korumayı, en azından haksızlığa uğradığını düşünmeyi deneriz. Ama kendi alt kadromuzda çalışan bir personel hakkında olumsuz sicil vermekte ya da işten çıkarmakta aynı hakkaniyet ölçüsünü göstermez, muhtelen tereddütsüz zorbaca davranırız.
Özetle; dinin, sosyal ahlak kurallarının geçerli kıldığı anlayış, iş konularında çoğu zaman geçerli olmaz. Adaletsiz davranmak, adeta işin kaçınılmaz ilkelerinden birisi olarak benimsenir. Kişisel ahlak anlayışımızla iş ahlakı yaklaşımımızın birbiri ile paralel olması gereğini ya gözden kaçırır ya da aklımıza getirmek istemeyiz.
Bugün kabul gören iş ahlakı anlayışı, kuralları işine geldiği gibi anlayıp çıkar ve beklentilerine uygun olarak yorumlamaktır. Bu davranış modelinin arkasına da dayanak olarak örneğin ticari akıl gerekçesi konur. Adeta sosyal ilişkilerimizde duygusal, iş ilişkilerimizde akıllı olmamız gereği önerilir.
Dinsel açıdan bakalım. İş alanları dışında dinsel olarak makbul bir birey olmak için özel bir özen gösterilir; dinin gerekleri eksiksiz yerine getirilmeye çalışılır. Ama konu örneğin ticarete gelince; adeta dinî kurallar gevşer ve farklı ticaret kuralları işlemeye başlar. Din adına yapılan iyilik, iş alanında uygulanan iyilik ile bazı zamanlarda paralellik göstermez.
Bu anlattıklarımın, sadece hatırlatıcı örnekler olarak kabul edilmesini dilerim. İş alanında görev almış tüm bireylerin bu olumsuzlukları yansıttığını iddia edemem. Ama günlük yaşam ile iş ortamı arasında ahlak kabul ve uygulamaları açısından farklar olduğu da açıkça ortadadır.
İş yaptığımız insanlarla olan ilişkilerimizde ister alıcı ister satıcı olalım, hiç kuşkusuz birbirimizin müşterisiyiz. Mal, hizmet, fikir alıyor veya veriyoruz. Bu ilişkilerde iş ahlakı kuralı, bilerek ve isteyerek zarar vermemek olmalıdır. Bazı iş alanlarında bir satıcıolarak müşterinize iyilik sözü veremeyebilirsiniz. Örneğin bir sanığı yasalar önünde koruyan bir avukat veya bir hastayı tedavi etmeye çalışan bir tıp insanı iseniz, yapacağınız çalışma sonunda kesinkes iyilik oluşmayabilir. Ama müşteriniz, sizin ona isteyerek ve bilerek zarar vermeyeceğinizin güvencesini almış olmalıdır.
Toptan alıyor perakende satıyorsanız ve sattığınız bir mal ayıplı çıktı ise, müşterinizin hukukunu sanki müşteri siz imişsiniz gibi koruyabilmelisiniz. Böyle yaptığınızda yaşamınızda uyguladığınız ahlak anlayışı iş ahlakınızla çakışacaktır. Ahlak dediğimiz her ne ise, o da bu çakışmayıve yaşamsal bütünlüğü gerektirir.