Halil Sarıgöz
Toplumcu belediyecilik/belediye sosyalizmi
Ülkemizde yerel seçimler, her zaman genel seçim havasına bürünmüştür. Seçim süreçlerinde yerel adayların etkenleri kuşkusuz önemlidir ancak tepeden esen rüzgâr genellikle daha çok etki etmiştir. Bir de genel iktidara giden yolun yerelden geçtiği anlayışı pek çok kez kendisini kanıtlamıştır. O yüzden de yerel yönetimlerin yaptığı en ufak bir dokunuş pek çok şeyi olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkileyebilmektedir... Yerelden geçen politikada belediyelerin yönetim anlayışı son derece önemlidir o yüzden bu yazımda toplumcu bir belediyecilik anlayışına değinmek istiyorum.
Toplumcu belediyecilik kavramı, belediye sosyalizmi olarak da anılır. Adından da anlaşılacağı üzere sosyal demokrat veya sosyalist düşünceye sahip kimseler tarafından uygulanan ya da uygulanması gereken bir anlayıştır. En basit tabiriyle toplumcu belediyecilik, yerel yönetimlerin kâr odaklı değil, toplumsal faydayı gözeten projeler ve hizmetlerin üretilmesinin hedeflendiği, halka dayalı ve sosyal adaleti merkeze alan bir anlayışı ifade eder. Toplumcu belediyeciliğin bazı temel ilkeleri bulunmaktadır. Bunlar; katılımcılık, eşitlik/adalet, sosyal politikalar, çevre duyarlılığı ve dayanışmadır.
Tarihte toplumcu belediyeciliğin ortaya çıkışı 19. Yüzyıla kadar uzanır. 1873’de İngiltere’de Birmingham Belediyesinin dönem şartlarında yaptığı yerel reformlar; enerji, su ve gaz gibi temel ihtiyaçları müşterek mülkiyet hâline getirmek, barınma ihtiyacını karşılayacak sosyal konut projelerine öncülük etmek belediye sosyalizminin başlangıcı olarak kabul edilir. Her ne kadar tam anlamıyla belediyecilik olarak olmasa da “1871’de ki Paris Komünü de işçi sınıfının ilk siyasal yönetim deneyimi olduğu gibi, modern belediyecilik anlayışının da kurucu deneyimidir.”
Ülkemizde ise toplumcu belediyeciliğin ortaya çıkışı 1970’li yıllara uzanır. 1973 seçimlerinde Ankara’da Vedat Dalokay, İstanbul’da Ahmet İsvan ve İzmir’de İhsan Alyanak’ın belediye başkanı olmalarıyla, belediyelerde halkçılık yani toplumculuk anlayışı hakim olmaya başlamıştır. Dalokay’ın ve İsvan’ın temel gıda ihtiyacını dengelemek için Halk Ekmek üretimlerini başlatması ve bunu “ekmek de su gibi elbet bir gün kamulaşacak” diyerek yapmaları konumuzla ilgili çok kıymetli bir örnektir. Gene Ankara’da 1970’lerde Dalokay ve Ali Dinçer’in, 1989’da ise Murat Karayalçın’ın gerçekleştirdiği sosyal konut projeleri ki özellikle Karayalçın’ın “Batıkent” vizyonu ve kooperatifçiliğe verdiği önem son derece önemli örneklerdir. Karayalçın’la aynı dönemde, İstanbul’da görev yapan Nurettin Sözen’in de halk sağlığı merkezlerini açması bu örneklerdendir. Elbette ki belediye sosyalizminden bahsederken Fatsa’yı, Terzi Fikri’yi unutmamak gerekir. Terzi Fikri’nin halk meclisleri ve mahalle komiteleri uygulamaları, toplumcu belediyeciliğin katılımcı rolünü en somut bir şekilde gösterir. Öyle ki bu örnekler, Fatsa’da ki halkın direkt olarak yönetime katılmasını yani doğrudan demokrasiyi sağlıyordu. Mahallelerdeki vatandaşlar kendi sorunları bir araya gelerek tartışıyor ve çözümünü hep birlikte sağlıyorlardı...
Yazımızın sonuç kısmına gelirsek, toplumcu belediyeciliğin önemine, gerekliliğine ve tarihsel gelişimine değindik. Günümüzde İstanbul’da, Ankara’da, Eskişehir’imizde kısacası CHP’li belediyelerin pek çoğunda bu anlayışı açıkça görebiliyoruz. Halk Süt, Halk Ekmek, Askıda Fatura, Kent/Halk Lokantaları, Kent Konseyleri bunların en somut örnekleri...
Eskişehir olarak ülkemizdeki pek çok şehre kıyasla son derece şanslıyız. Çağdaş cumhuriyet kenti Eskişehirliler, Selami Vardar’dan günümüze toplumcu, halkçı, sosyal belediyecilik anlayışına pek çok kez şahit oldu. Yılmaz Büyükerşen, Ayşe Ünlüce, Kazım Kurt, Ahmet Ataç belediyecilik anlayışlarıyla bu örnekleri bizlere yaşattı. En nihayetinde toplumcu belediyecilik bir tercih olmasından ziyade zorunluluk haline gelmesi gerekmektedir. Politikanın her kademesinde olması gerektiği gibi belediyecilik de halk için, halkla beraber düsturuyla yapılmalıdır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.