Halil Sarıgöz
Suriye ve Baas Rejimi
Coğrafyamızda son yaşanan olayların ardından Türkiye’nin Demokrasi Serüveni serimize biraz daha ara vermemiz gerektiğini düşündüm... Bu sebeple bu hafta Beşar Esad’ın devrilmesiyle sona eren son Baas Rejimine daha doğrusu Suriye’de ki Baas’a değineceğiz. Malum her an ülkemizi ilgilendiren gelişmeler ortaya çıkıyor önümüzdeki hafta ne yazacağına günü gelince bakarız...
Baas rejimi ya da partisi neydi? Baas’ın Arapça karşılığı “yeniden doğuş” anlamına geliyordu. Baas Hareketi Suriye’de, Arap milliyetçisi ve sosyalist düşünceleriyle öne çıkan Selahattin Bitar ve Michael Eflak tarafından 1943 yılında kuruldu. Birinci Dünya Savaşının ardından Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu’dan çekilmesiyle kendisini ifade etme olanağı bulan PanArap hareketini savunanların örgütlendiği bir yapının genel adı olmuştur. Baas Partisi/Hareketi aslında ilk yıllarda Suriye kimliğini öne çıkarmaktan ötesinde Arap Birliğini savunmuştur. Bu düşünceyle Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın önderliğinde Mısır ve Suriye’nin birleşmesine ön ayak olmuşlardır ancak bu birleşme uzun sürmeyip, 1961’de dağılmıştır. 1963’de darbe yoluyla Suriye’de iktidara gelen Baascılar, ordu içindeki pek çok farklı fraksiyondan darbe girişimleriyle ve çeşitli iktidar değişiklikleriyle karşılaştılar. Oldukça istikrarsız bir yapıya sahip bir ülke vardı. 1966 yılında, Baas rejimin Suriye’de resmen yerleşmesini sağlayan darbe, Suriye’nin bağımsızlığı kazanmasından sonra gerçekleşen on üçüncü darbeydi... Takvimler 1970’i gösterdiğinde Suriye’de bir darbe daha gerçekleşmişti. Adını “Düzeltici Devrim” olarak koyduğu kansız bir darbeyle Hafız Esad iktidarı ele geçirerek, 2000 yılına kadar sürecek olan dönemine başladı... Hafız Esad, devri saltanatı boyunca Orta Doğu ve Dünya siyasetine iz bırakan bir konumda yer aldı, kimi zaman SSCB ile kimi zaman ABD ile kimi zaman da Batı Devletleriyle ilişkilerini yakınlaştırdı. İsrail’in ve Siyonizm karşısında tutumu ise hep çok netti; hiçbir zaman tanımadı ve ketum olarak karşı çıktı... 1991’de ki Körfez Savaşı sırasındaki tutumunun ardımdan Orta Doğu’da ki en güçlü Arap Lider konuma da gelmişti. 2000 yılında hayata veda ederken arkasında otuz koca yıllık son derece otoriter, Esad Ailesinin mutlak hâkim olduğu bir rejim bıraktı... Hafız Esad’ın ölümün hemen ardından yaş engeline rağmen Anayasa değişikliğiyle günümüzde henüz yeni sona eren Beşar Esad iktidarı dönemi başladı. Beşer Esad’ın varis konumuna gelmeden önce göz doktoru olarak İngiltere yaşaması, yüzünün Batıya dönük olduğunu düşündürse de iktidarının ilk yıllarında reformist bir tavır takınmış olup, Suriye’de “Şam Baharı” sürecini yaşatmış olsa da Beşer Esad, babasının izinden giderek gittikçe otoriterleşen bir rejimi sürdürdü. Takvim yaprakları 2011’e geldiğinde Arap Baharının da etkisiyle Suriye’de bugün hâlâ devam eden iç savaş süreci başladı... Savaş, farklı grupların ve uluslararası aktörlerin dahil olmasıyla çok boyutlu bir hale geldi...
Yazımızın sonuç kısmına gelirsek geçtiğimiz günlerde Beşer Esad’ın Şam’dan ayrılmasıyla Suriye’de resmen Esad ve Baas dönemi sona ermiş oldu. Geride ise bölünmüş paramparça ve milyonlarca vatandaşı mülteci durumuna düşmüş bir ülke kaldı... Tarih boyunca Suriye ile Hatay sorunu, Galon Tepeleri sorunu, Su sorunu, Kürt sorunu, Öcalan’ın yıllarca PKK’yı Suriye’den yönetmesi ve son olarak iç savaştan kaynaklı olarak mülteci sorunu gibi pek çok problem ile karşılaşsak da Suriye’nin toprak bütünlüğü ve konumu ülkemiz için kuşkusuz son derece önemlidir. Elbette ki Esad’ı savunacak değilim ancak ülkemiz adına devrilmesine sevinen kitleyi anlamak da pek mümkün değil... Zira Saddam ve Kaddafi devrildiğinde de çok sevinenler olmuştu lakin daha iyisini inşa edemeyecek olanların yapacağı devrimden kimseye hayır gelmez, gelemez. ABD, İsrail ve terör örgütlerinin başarı sağladığı, devletçiklerin kurulu olduğu bir Orta Doğu’yu düşünmek dahi insanın konunu dondurur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.