
Gürcan Banger
Yalan ve gerçekçi iletişim
Yaşam iletişimdir ama dezenformasyonun (hatalı ve yanlış bilginin, yönlendirmenin ve yalanın) kaynağı ya da aracı da iletişim olabilir. Bir düşünün; yalan üzerine ne çok söz söylenmiştir. Bunların neredeyse tamamına yakını, yalan söylemenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu anlatır. Semavi veya dünyevi tüm dinler yalanı bütünüyle yasaklamıştır. Hatta inanç literatüründe Cehenneme giden yolu sağlama alan kötülükler arasında yalancılık önemle belirtilir. Etik değerler sistemi içinde yalanın, maddi veya manevi dünyada mutlaka karşılığı olan cezayı bulacağı ifade edilir. Özetle; yalancılığın bedeli ağır cezadır.
Ama yakından baktığımızda; yalanın yukarıda çizdiğim ceza yüküne rağmen yaşamın olağan bir parçası gibi algılandığını görürüz. Yalanı mazur göstermek için küçük beyaz yalanlar veya zararsız yalanlar gibi kolaylaştırmalar bile üretilmiştir. Kimi zaman küçük yalanlar söylemenin insanlar arası ilişkilere olumlu katkılar yapacağı bile savunulur.
Ama yalan söylemek, ele bir silah almak gibidir. Silahı denetlediğini sanan insan, bir süre sonra silahın egemenliğine girdiğini fark etmez. Yalan da böyledir. Önce masum bir görünümle başlayan yalanlar, daha sonra kişinin tüm benliğini ve yaşamını sarar; yalancılık, otomatik bir davranış modeline dönüşür. Bu durum, geriye dönüşü olmayan bir yolun başlangıcıdır. Yalancılık hastalığından kurtulmak için sonuç hakkında garanti vermeyen ruhsal tedavi dışında etkin bir tedavi biçimi bulunduğu kanaatinde değilim.
Yalancılığın köklerinin insanın çocukluğuna uzandığını söyleyebilirim. Özellikle baskının ve şiddetin etkin olarak yer aldığı çocukluklarda yalanın bir çözüm ve kurtuluş yolu olarak benimsenmesi normaldir. Muhtemelen anne ve babanın sorunları çözmek için sıklıkla yalana başvurduğu ortamlarda yetişen çocukların da yalancılık özelliklerinin gelişmiş olması şaşırtıcı sayılmaz.
Yetişkin yaşamına baktığımızda; yalancılığın ne denli yaygın olduğunu görmek bizim için ilginç bir tespit olur. Öyle ki; ticari yaşamda yalan üzerine kurulu bir iş modelinin, akıllılık ve yetkinlik olarak kabul edildiği sıklıkla görülür. Yine pek çok kuruluşta üst-ast ilişkilerinin yalan üzerine kurulduğunu izleyebiliriz. Yalan, özellikle enformel iletişim biçiminin yaygın olduğu kurum ve kuruluşlarda yapıya genetik olarak kodlanmış bir nitelik gösterir. Kurumsal olmaktan hayli uzak olan bizim kuruluşlarımız ise enformellik ve yalanın bir iş modeli olarak kullanılmasında Rekorlar Kitabı’na girecek yetkinliğe sahiptir.
Yalan söylemenin arka planında pek çok durumda çıkar ve rant beklentisi vardır. Çıkar aramanın ve rant kollamanın en yaygın olduğu alanların başında ise geleneksel siyaset gelir. Dolayısıyla yalancılık, geleneksel politikanın (çirkin siyasetin) en önemli araçlarından biridir.
Çirkin siyasetçi, önce halka yalan söyler. Yapamayacaklarının sözünü verir. Bir sonraki seçim döneminde geçmişteki başarısızlıkları, eksiklikleri veya yerine getirmediği taahhütleri yokmuş gibi yeniden oy istemeye vatandaşa gider. İşin kötüsü; halkın belleği de zayıf olursa; bu durum, çirkin politikacı için balla kaymak olur.
Son söz: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Ama bazı ülke toplumlarda sanki yatsının saati de bir şekilde manipüle ediliyor.