1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Zamanda seçim yolculuğu...

çoğu bilim Kurgu filminin konusudur ve mutlaka birisine denk gelip izlemişysinizdir…


Başrol oyuncusunun başına korkunç bir olay gelir…


Ya sevdiği kadın en mutlu anlarında ölür ya da yaşamını altüst edecek bir olay yaşar.


Dünyası başına yıkılır anlayacağınız…


Hayattan hiçbir ümidi kalmaz.


Senaryo bu ya… İşte tam o sırada, ya bir sihirli eşya bulur, ya icat edilmiş bir zaman makinesi…


Geçmişe gidip, o en mutlu anında ölen sevgilisinin  hayatta kalmasını sağlamaya,  ya da yaşamını altüst eden olayı önlemeye çalışır.


Kısacası, zamanın yönünü değiştirmektir amacı.


Böylelikle sevdiği kadının ölüm nedenini ortadan kaldırmak, yaşamını altüst eden olayı sona erdirmek ister…


Bunu yapar da…


Bir anda, gelecekten geçmişe gidip, o kötü olayların öncesi zamanda buluverir kendisini.


Hemen işe koyulur.


Ancak…


Ne yapsa, ne kadar olayları değiştirmeye çalışsa da başarılı olamaz.


Sevdiği kadın trafik kazasında öldüyse, bu kez başka bir nedenden ötürü aynı saat, dakika ve saniyede ölür…


Yaşamını altüst eden olayın sebeplerini ortadan kaldırmasına rağmen, aynı sonucu doğuracak bir başka neden ortaya çıkıverir.


Defalarca denemesine rağmen, olayların şeklini değiştirmeyi başarır ama sonucu asla değiştiremez…


çünkü zaman kurgulanmıştır senaryoya göre…


Nedenler ortadan kalksa dahi, farklı bir sonuç imkânsızdır…


ölen öldüğüyle, olan olduğuyla kalır…


Buradan yola çıkarak sözü getirmek istediğimiz konu önümüzdeki mahalli seçimler…


özellikle Büyükşehir ve Tepebaşı’nda 3 seçimdir sonuç değişmiyor…


AK parti her seçimde farklı aday ve farklı bir seçim stratejisiyle ortaya çıkmasına rağmen, belediyeleri  CHP kazanıyor…


Eğer önümüzdeki seçimde de sonuç aynı olursa, bu işin yukarıda anlattığımız bilim kurgu filmlerinin senaryolarından adeta farkı kalmayacak…


Bu durum, bir şekilde geçmişe gidilip, seçim sonuçlarını belirleyen nedenler ortadan kaldırılsa dahi, sonucun asla değişmediği bir hal alacak…


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


Bak bu güzel…


 


Eski çin’de idam mahkûmlarının son gecelerini hep birlikte neşe içinde geçirmelerine izin verilirmiş. Mahkûmlar cellât da aralarında olmak üzere, hep birlikte sabaha kadar şarkılar söyler, en sevdikleri yemekleri yer ve pirinç rakısı kadehlerini peş peşe yuvarlayıp mutlu olurlarmış.


Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte cellât, ansızın hareketlenip palasını çeker ve hafiften çakırkeyif mahkûmların kellesini başak gibi alıverirmiş.


Yine böyle bir infaz ayininde mahkûmlar, sabahın ilk ışıklarına kadar pek güzel eğlenmişler, şarkılar söyleyerek yiyip içmişiler. Derken güneşin ilk ışıkları dağların arasında görünmüş. Fakat hiçbir şey olmamış.


Mahkûmlardan biri cellâda sormuş ”İnfaz neden gecikti?” Cellât, “Gecikmedi ki” demiş.


“Fakat kellelerimiz yerli yerinde duruyor.”diye direkmiş mahkûm.


“size öyle geliyor” demiş cellât, palasında bulunan kanı göstermiş mahkûma.


Dehşete kapılan mahkûm “nasıl yani?” diye mırıldanmış.


-“Ben çok hızlıyımdır” demiş cellât. “Ayağa kalktığın anda kellen kucağına düşecek”


Kıssadan hisse: Kelleniz çoktan gitmiş olabilir, ancak siz bunu henüz fark etmemiş olabilirsiniz. Bir şey olmuş ama siz olan şeyi henüz idrak edemediğiniz için olmamış gibi davranıyor olabilirsiniz ve kelleniz hala yerinde olduğunu sanıyorsunuz.


Gerçeği ayağa kalktığında göreceksiniz…


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Keyif almadan yazdığımız bir yazı ile keyiflendik.


 


AK Parti’de var olan vefa duygusunun CHP’de olmadığına ilişkin bir yazıyı birkaç gün önce bu köşede kaleme almıştık.


Uzun uzadıya anlatmayacağız yazıyı elbette…


özetlemek gerekirse, SHP ve CHP’nin eski il başkanlarından bir ismin hiç de hak etmediği bir hayat yaşadığını, kapısını hiç kimsenin çalmadığını, adeta unutulup gittiğini dile getirmiştik.


Hoş bir yazı değildi bizim açımızdan…


“O insanı incitiriz” ihtimali ile yazıp yazmamakta uzun süre gidip geldiğimiz bir yazıydı.


Fakat birilerinin de bunu “Bakın orada bu partiye hizmeti geçmiş birisi var ve birilerinin kapısını çalmasını bekliyor” demesi gerekiyordu…


Sonuç olarak keyif alarak yazdığımız bir yazı değildi bu.


Ancak…


İlk kez keyif almadan yazdığımız bir yazıya gelen tepkiler yüzünden keyifli  ve mutlu bir gün yaşadık.


Zira…


Yazının yayınlandığı günün sabahından akşamına kadar telefonlarımız adeta susmadı.


önce Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç aradı…


Sözü edilen kişinin sağlık, gıda ve çeşitli ihtiyaçlarının karşılandığını, karşılanmaya da devam edileceğini söyleyerek “Bakımımız altında” dedi…


Aralarında Erman Gölet ve Erdal Babayiğit’in de bulunduğu bir ekibin evine gittiğini ve gereken ne varsa yerine getirdiğini ve bundan sonra da getireceğini öğrendik…


Büyükşehir belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, önce durumdan haberdar ettiğimiz için teşekkür etti, ardından “Ne gerekiyorsa yapılacak.” Dedi.


Gaye Usluer, İsmet Süder ve ismini yazamadığımız pek çok CHP’li arayıp, neler yapılabileceğini sordu.


Yukarıda da söyledik ya “keyif almadığımız bir yazı ile gün boyu keyiflendik” diye…


CHP çevresinde, hak etmediği bir hayatı yaşayan eski bir il başkanına, hak ettiği bir ilgi sağlanmıştı en azından…


Aracı olduğumuz için mutlu olduk ve  “vefasızlıkla anılan CHP’de umarız bu bir milat olur” dedik kendi kendimize…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


BİRAZ DA GüLMEK LAZIM


 


Görevi gereği orta kademeden bir bürokrat, emrinde çalışanları yerinde görmek, denetlemek üzere bir köy yoluna girer. Nasıl olduysa ayağı kayar ve kendini bataklıkta bulur. Kurtulmak ister daha da batar ve başlar bağırmaya:


— İmdat! Boğuluyorum. Kurtarın beni!
Yoldan geçmekte olan bir köylü bu sese gelir ve başlar olanları izlemeye... Köylünün gelip de kendisini sadece izlemesine bozulan bürokrat, kızgın ses tonuyla:
— Görmüyor musun be adam!?! Bataklığa düştüm. Kurtar beni!!!
Hiç oralı olmayan köylü:
— Görüyorum, geçmiş olsun, der.
Kurtarmak bir tarafa, neredeyse dönüp gidesi olan köylünün bu durumunu anlayan bürokrat panikler, başlar yalvarmaya:
— Lütfen! Bir dal uzat. Kurtar beni!
Köylü bağırır:
— Olmaz! Ben ve sen şu anda hazine topraklarındayız. Hazineden bir şey almak, koparmak suçtur! Sen benimle dalga mı geçiyorsun bey!
Ağzına dolan çamurlarla bağırmasını sürdüren bürokrat:
— ölüyorum. Kurtar beni!
Köylü hiç istifini bozmaz:
— Ben öyle hazine’den mal alıp suçlu duruma düşemem. Ancak köpek ciğer işte!! seni böyle bırakacak da değilim. Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakamı, kaymakam da valiyi arar elbet.. Malmüdürüne talimat verilir. Şayet, hazine arazisi değilse, itfaiyeye talimat gider ve onlar seni kurtarır.
— Yahu! Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm.
Köylü güler:
— Ben ölmezsin demiyorum ki. Hem ölsen de, mevzuata uygun ölürsün!


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi