1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Eskişehirli ister, onlar ise yapmaz...

 


-Eskişehir’in orta yerinde kalan, en az 5 mahalleyi olumsuz etkileyen küçük sanayi sitesinin bulunduğu yerden kaldırılmasını, yerine güzel bir düzenleme yapılmasını küçük bir grubun dışında tüm şehir halkı istiyor…


-Eskişehir’den, bahan ve yaz aylarında tatil için Ege ve Akdeniz’e karşılıklı uçak seferlerinin konulmasını bütün şehir halkı istiyor…


-Ulaşımda Eskişehir’i büyük ölçüde rahatlatacak olan Kuzey ve Güney çevre yollarının yapılmasını bütün Eskişehir halkı istiyor.


-Eskişehir’in, özellikle ürettiklerini yurtdışına daha kolay satabilmesinde büyük bir rol oynayacak olan demiryolu ile liman bağlantısını bütün şehir halkı ve sanayiciler istiyor.


-Eskişehir’de acilen yapılması gerekli olan kentsel dönüşüm projelerini, adil olmak koşuluyla bütün şehir halkı istiyor.


-Tülomsaş’ın Hızlı Tren üretmesini, İlk yerli uçağın Eskişehir’de üretilmesini ve havacılıkta Eskişehir’in gerçekten merkez olmasını tüm Eskişehir istiyor.


-Eskişehir’in kargo, kongre, turizm merkezi olmasını bütün Eskişehir istiyor…


-İlçelerin kalkınmasını, köyden kente göçün önlenmesini, önemli yatırımların Eskişehir’e gelmesini herkes ama herkes istiyor bu şehirde…


Ama gelin görün ki…


Eskişehir’de yaşayanlar bu ve buna benzer bir sürü istekte bulunurken, tek amaçlarının bu şehre ve bu şehirde yaşayanlara hizmet etmek olduğunu söyleyen siyasiler ile bu şehirde görev yapan yöneticiler bu istekleri yerine getirmek için bir türlü kılını kıpırdatmıyor.


Her ağızlarını açtıklarında “Eskişehir asgari müşterekimizdir” diyen siyasiler ile bu şehri yönetenler, konu Eskişehir olduğunda bir türlü yan yana gelemiyor…


“Eskişehir için yapmayacağımız hiçbir şey yok” diye bol keseden atan siyasiler ve şehri yönetenler, konu Eskişehir olduğunda, kibir başta olmak üzere bir türlü Eskişehir’i egolarının önüne geçiremiyor…


İşin ilginç tarafı re biliyor musunuz?


Yukarıda saydığımız isteklerin hiçbirini yapmayan, yapmak için de çaba harcamayanlar, Eskişehirlilerin istemediği başta termik santral olmak üzere her şeyin yapılmasına engel olmak için de herhangi bir çaba harcamıyor…


..............................................................................................


Bu dış güçler çok fena…


 Büyük bir Japon bilgesi, çölde kumlar üzerinde oturmuş meditasyon halindedir.


Adamın biri, ona yaklaşır ve şöyle der:


– Beni öğrencin olarak kabul et.


Bilge, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der:


– Kısalt!


Adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.


Bilge der ki:


– Git, bir sene sonra tekrar gel.


Bir yıl geçer. Bilge, yine bir çizgi çizer ve der ki:


– Kısalt!


Adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır.


Bilge, gene kabul etmez ve der ki:


– Git, gelecek sene gene gel.


Gelecek yıl olur. Bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister.


Bu kez, adam der ki:


– Bilmiyorum.


Ve bilge’den cevabı kendisine söylemesini rica eder.


Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:


– Şimdi kısaldı.


Bu hikaye, Japon kültüründe ilerlemenin yolunu gösteren sırlardan biridir.


Düşmanlığa ve diğer insanlarla boğuşmana hiç gerek yok, çünkü olgunlaşıp ilerlemenle onlar kendiliğinden yenilgiye uğrarlar


xxx


Bu etkileyici bir hikaye.


Ancak…


Bu hikayeden ülkemizin çıkartması gereken son derece önemli bir ders var.


Malumunuz son yıllarda başımıza ne geldiyse sebebi dış güçlere endekslendi.


Domates fiyatlarının yükselmesinden döviz hareketlerine kadar her sıkıntının müsebbibi haline geldi dış güçler.


“Dış güçler” algısı öylesine yerleştirildi ki insanların zihnine, yaşadığımız her olumsuzluğun onlar tarafından yapıldığını biliyor olmamız bile, rahatlamamız için yeterli hale geldi.


Yaşadığımız her olumsuz olayı dış güçlere bağlamayı alışkanlık haline getirdik ve böylece bir çok sorumluluktan kolayca kurtulduk.


Ancak…


Bunu yaparken, ülke olarak işin asıl sorgulanması gereken kısmını nedense hep es geçtik.


Dış güçlerin bizimle uğraşamaması için güçlü ve bağımsız olmamız, güçlü ve bağımsız olmak için üretim yapmamız, demokrasimizden, adalet mekanizmamıza kadar sağlam bir yönetim anlayışımızın olmasına kadar, kimseye eyvallah’ımızın olmadığı bir konuma gelmemiz gerektiğini hiç sorgulamadık…


Bunu gerçekleştirme anlamında en ufak adım dahi atmadık.


Tıpkı vücut güçlü ve dirençli değilse, dışarıdan gelen mikropların bir şekilde o vücudu hasta hale getireceği gerçeği ortadayken, güçlü olmayan ülkenin de dışarıdan müdahalelerle hasta hale gelebileceği tehlikesine karşı hazırlık içinde dahi olmadık.


Hasta olan en saf insan bile “Bu hastalık hep o mikropların işi” demez, hastalığını kadere bırakmaz ve  biran önce tedavi olup vücudunu güçlendirme yoluna giderken, ülke olarak yaşadığımız her sıkıntının nedenini de, tedavisini de bilmemize rağmen, yapabildiğimiz ancak “bunlar hep dış güçlerin işi” demekle sınırlı kalabildi.


Yukarıdaki hikaye misali biz hep var olanı kısaltmaya çalıştık…


İlerleyememiş olmamızın suçunu da, dış güçlerin üzerine bir güzel atıverdik…


 


..............................................................................................


Zamanında yapılsaydı…


 


Bir okur göndermiş:


“Vilayet ve Adliye binaları arkasında kalan, eski Vergi Dairesi, Müftülük, ve bir ara Sağlık Meslek lisesi oarak kullanılan bina ile yanında ki Jandarma lojmanları ve sosyal tesis binası zamanında yıkılsaydı (Ki hepsi eski ve miyadını doldurmuş binalar), Eskişehir İki Eylül caddesi ile Atatürk caddesi arasında güzel bir meydan ve yeşil alana kavuşurdu.


Büyükşehir Belediye binasının arkasında bulunan ve sağlıksız bir halde olduğu da şüphe götürmeyen Vergi dairesine ait binaların tamamı yıkılsaydı, orada bulunan ve çoğunlukla tek ve iki katlı binalarla işyerlerini de, ya istimlak ya başka yöntemlerle alarak, bunları da yıkılan binalar arasına kattığınızda, bu kez İki Eylül caddesi ile Hamamyolu arasında koca bir  meydana kavuşulurdu. Biz de bu şehirde bunca yıl meydansız kalmazdık”


He dersiniz? Haklı mı okur bunları söylemekte?


..............................................................................................


Biraz da gülmek lazım…


 Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu. Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu. 


Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü? Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu.  En sonunda baba, oğluna seslendi:


"Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana!"


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi