1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

AK parti'de adaylık istemenin anlamsızlığı...

AK Parti’de Belediye Başkan aday adaylığı için müracaat etme süresi bugün doluyor.
Belediye başkan adayı olmak isteyenler bugün mesai saati sonuna kadar müracaat etmek zorunda.
Eğer, müracaatta bulunacak isimler arasında il ve ilçe başkan ve yöneticileri gibi parti görevinde bulunanlar varsa, önce görevlerinden istifa edecek, ardından da başvurularını yapacaklar.
Kısacası…
Bugün mesai saati sonuna kadar “Ben belediye Başkanı olmak istiyorum” diyenler için son gün…
Aslına bakacak olursanız, AK Parti’de belediye başkan aday adaylığı başvuruları pek de bir anlam ifade etmiyor…
Partide “Sen belediye başkanı olmak istiyorsun ama burada senin değil benim seni isteyip istemediğim önemli” durumu yaşanıyor.
öyle ki…
Belediye başkan adaylarının çoğu, mevcut aday adaylığı müracaatında bulunanlardan değil de aday adaylığı müracaatında bile bulunmayanlardan seçiliyor.
Hatta…
Aralarında, son başvuru günü öncesinde görevlerinden istifa etmesi gerekenler bile, geçmiş tarihli bir istifa dilekçesi hazırlanıp, yine geçmiş tarihli bir aday adaylık başvurusu ile bir anda aday gösterilebiliyor.
Sonuç olarak…
AK Parti’de adaylık istemek pek de bir anlam içermiyor…
Bu yöndeki aday gösterilme kuralı her seçim aynı şekilde tekrarlanıyor.
O nedenle, bu seçimlerde de bu kuralın değişeceğini pek zannetmiyoruz.
Ne diyor AK Partinin seçimlerden sorumlu Genel başkan yardımcısı Mehmet özhaseki:
-“Şaşıracağınız isimleri de aday göreceksiniz” demiyor mu?


.....


 


Hangi değerimize adım
akıllı sahip çıktık ki?


-Kurtuluş savaşının önemli kahramanlarından…
 -önemli bir Komutan…
-Devlet Demiryollarının Kurucusu ve ilk Genel Müdürü.
-Başarılı bir Bürokrat anlayacağınız…
-Milletvekilliği ve Bakanlık yapmış başarılı bir siyasetçi…
-Milli İstihbarat Teşkilatının fikir babası…
-Emekli Sandığının kurucusu…
-Avrupa Başkentlerinde Türk büyükelçiliği yapmış önemli bir diplomat…
-Atatürk’ün en yakın arkadaşı ve sırdaşı…
Behiç Erkin’den bahsediyoruz.
Hani Enveriye İstasyonunun yanında mezarı olan, “Mezarımı demiryollarının arasına yapın”  vasiyeti üzerine oraya defnedilen ve dün ölüm yıldönümü olan o müthiş insandan.
Bu ülke için yaptıkları anlatmakla bitmez ama diplomatik becerisiyle 20 bin yahudiyi ölümden kurtarması, insanlık ve soykırımı engelleme adına son derece önemlidir.
Şöyle ki:
Kariyerinin son günlerinde Paris’e Büyükelçi olarak atanır Behiç Erkin.
O sırada Almanlar Fransa’yı işgal etmiş ve ne kadar Yahudi varsa paralarına ve mallarına el koyup, gaz odalarına göndermek üzeredir.
Behiç Erkin, Almanya’dan kendisine verilen demir Haç madalyasın forsunu da kullanarak 20 Bin yahudiye Türk pasaportu verir ve bu Yahudileri Almanlara teslim etmez.
Yahudi oldukları için esir almak isteyen Almanlara da aynen şu sözlerle karşılık vererek direnir:
-"Bu kanunları Türk Yahudilerine tatbik edemezsiniz. çünkü benim ülkemde din, dil ırk ayrımı yoktur. Benim vatandaşlarımın belirli bir kısmına belirli zorunluluklar dayatmak bizim kanunlarımıza aykırıdır"
Yaptığı diplomatik hareketin ve vermiş olduğu cevabın güzelliğine bakar msınız?
Sonuç olarak:
Bugün bu ülkeyi yönetenlerin şüphesiz Behiç Erkin’den öğrenecekleri çok şey var…
Eskişehir’i yönetenlerin de, kabri bizzat bu şehirde olan Behiç Erkin’e sahip çıkma mecburiyeti bulunuyor.
Ama gelin görün ki, tıpkı Nasreddin Hoca’ya ve Yunus Emre’ye sahip çıkılmadığı, her yıl cılız bir sahiplenme ile yetinildiği gibi Behiç Erkin’e de tam anlamıyla sahip çıkmıyor, çıkamıyor bu kent.
Adına, haftalar sürecek sempozyumlar, uluslararası kongre ve konferanslar düzenlenmesi gereken değerli bir ismin ölüm yıldönümü maalesef sessiz ve sedasız geçip gidiyor…
Yazık! Hem de çok yazık!
Not- Behiç Erkin’in ölüm yıldönümünü bir tek TGB hatırlamış. Kendileri gibi duyarlı birkaç vatandaşla birlikte dün sabah mezarı başında anmışlar kendisini. Merak ediyoruz? Bu şehri yöneten ve bu şehrin değerlerini koruyup yaşatmakla görevli olanlar bu gençlerin yaptığından utanç duyacaklar mı acaba?


.....


Hem kızarım
hem de severim…


Adam çalışma şartlarından son derece mutsuz.
Aldığı maaşla geçinemiyor.
Geliri ile birçok temel ihtiyacını dahi karşılayamıyor.
Ailesine rahat bir yaşam sağlayamıyor.
Hemen her gün zamlardan yakınıyor.
Günleri resmen endişeyle geçiyor.
çocuklarına iyi bir eğitim sağlayamadığının gayet farkında.
Geleceğe dair hiçbir beklentisi yok.
Kendisinin ve çocuklarının gelecekle ilgili hiçbir umudu da yok.
Kısacası…
Yaşadığı sıkıntı ve sorunlar ile ilgili hemen her gün, hemen her dakika yakınıyor.
Bu yaşadığı olumsuz yaşamın sorumlularını da gayet iyi biliyor.
Ama gelin görün ki, kendisinin bu halde olmasına sebep ülke yöneticilerine laf dahi kondurmuyor…
Olumsuz çalışma şartlarını, aldığı maaşın yetersizliğini, hiçbir ihtiyacını karşılayamıyor olmasını, birbiri ardına gelen zamlara olan tepkisini, geleceğe dair umutsuzluğunu, çocuklarının eğitim alamaması ve iş bulamamasının yarattığı olumsuzluğu, kısacası her an yaşadığı endişeyi bir tarafa bırakıyor, tüm bunların sorumlusu olduğunu bilmesine rağmen, ülkeyi yönetenleri canhıraş şekilde savunmayı sürdürüyor.
-“İyi de! Hem durumundan şikayet ediyorsun hem de bunun sorumlularına laf kondurmuyorsun?” dediğinizde “O başka mesele” diyerek, sosyolojik ve psikolojik açıdan teşhis edilemeyecek bir davranış sergiliyor.
Benzeri bir durumu Eskişehir’de de görmek mümkün.
Adam gördüğü her türlü yerel hizmetlerden yakınıyor, daha iyi hizmet görmek istediğini söylüyor ama iş belediye başkanlarını sorgulamaya geldiğinde laf söyletmiyor.
Galiba: her ne kadar kötü bir hayat yaşıyor olsa da, böylesine kötü bir yaşam sürmesinin sorumlusunun kimler olduğunu gayet iyi bilse de, karşı taraftan yapılan bir eleştiri, bir anda koruma içgüdüsünü harekete geçiriyor…
Şartları ne kadar kötü olsa da, bu kötü şartların oluşmasındaki sorumlulara sonuna dek sahip çıkma durumu gözleniyor çoğu insanda…
Ortada bir nevi “Hem kızarım hem de severim. Sevgim bütün kızgınlıklarımın üzerindedir” durumu yaşanıyor sanki…


.....


 


Biraz da gülmek lazım


Temel, kahvehanede arkadaşlarına av maceralarını anlatmaktadır:
- Geçenlerde ormana ava gittum. Birden bi ayi ile karşulaştum. Tüfeği atıp kaçmağa başladum. O da beni kovalamaya başladı. Tam ayinun nefesini ensemde hissettuğum anda ayi kayup yere düşti. Bu durumu fırsat bilip arayı açmağa çaliştum. Ama ayi gene peşima düşti. Gene tam nefesini ensemde hissettuğum anda ayi tekrar kayup yere düşti. Ben tekrar arayı açmağa çalıştum.
O arada Dursun, dayanamayarak sorar:
- Ula Temel, çok cesaretli adamsun. Ben senun yerinde olsam, altuma ederdum.

Temel atılmış:
- Ula sen ayinun neye basup kayduğunu zannedeysun?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi