1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

İyi de...Senin aklına nereden geldi?

Meşhur hikayedir!
Sarhoşun biri içtiği içkilerin etkisiyle sızıp kalmış sokakta.
Uykusunda da “Diktatöre ölüm!” diye bağırmış.
Bunu duyan iki polis, sarhoşu tutup götürmüşler Stalin’in karşısına.
Stalin sorar?
Sarhoş cevap verir; “Hitler için söyledim!”
Stalin döner sarhoşu getiren iki polise:
-“Peki sizin açıklamanız nedir yoldaşlar? Niçin ‘Diktatör’ dediğinde aklınıza ben geldim?”
***
Bundan bir süre önce başımıza ilginç bir olay geldi.
Milattan önce 620-564 yılları arasında yaşamış.
Nereden baksanız 2600 yıl önce…
Bu abi Yunan masalcısı.
Kahramanları hayvanlar olan masallarıyla ün kazanmış biri…
İşte bu abiye ait bir masalı koymuşuz gazetemizin bir köşesine.
Masal kısaca şöyle…
Bir İnek, bir Beygir bir de Eşek, insanların ne yaptığını öğrenmek, üç yıl sonra da öğrendiklerini buluşarak birbirine anlatmak üzere üç ayrı yöne giderler.
üç yıl sonra buluşulur.
İnek, insanların merhametsiz olduğunu, elden ele satıldığını, sütlerinin sağıldığını ve çifte koşulduğunu anlatır.
Zayıflıktan perişan olmuş beygir de, aynı şekilde insanların merhametsizliğinden yakınarak, ağzına bir demir parçası takıldığını, sürekli üzerine binildiğini, arabaya koşulduğunu ve yemek bile verilmediğini söyler.
Buluşma yerine hoplaya-zıplaya gelen Eşek ise neşelidir, mutludur.
Nedeni sorulduğunda başlar anlatmaya:
-“Gittiğim yerde bir adam bağırıyor, çevredekiler de onu alkışlıyordu. Ben de bağırdım. Beni de alkışlamaya başladılar. Ben bağırdım, onlar alkışları. Sonunda beni başkan seçtiler.”
“Peki senin Eşek olduğunu anlamadılar mı?” diye sorar İnek ile Beygir.
Eşek “Anlayan vardı ama anlamayan daha çoktu” der.

***
İşte bu 2600 yıl önce yazılmış hikaye gazetemizin bir köşesinde yer alınca, birileri şikayette bulunmuş…
 “bu hikayete Cumhurbaşkanımıza hakaret var” demişler…
Savcılık da bunun üzerine soruşturma açmış.
İfade vermemiz istendi…
Şaşkınlıktan ne yapacağımızı inanın bilemedik.
Bir ara “hikayenin yazarının dinlenmesini talep ediyoruz” falan demek bile geçti aklımızdan…
Sonra, espri anlayışının olmayabileceğini, ya da gerçekten 2600 yıl önce yaşamış Ezop’un aranabileceğini falan düşünüp vazgeçtik.
Normal bir savunma yaptık…
Sonuç olarak, savcılık söz konusu hikaye ile herhangi bir hakaret olmadığına ve dava açılmasına gerek olmadığına karar verdi.
***

Bu karar elbette olması gereken bir karardı…
Fakat …
Bu hikâyeden yola çıkıp,  Cumhurbaşkanına hakarette bulunduğumuzu iddia ve şikayet eden ve savcılık soruşturması başlatanlara, birileri tarafından tıpkı Stalin’in iki polise sorduğu gibi “Sizin açıklamanız nedir beyler? Bu hikâye ile Cumhurbaşkanının kastedildiğine nasıl karar verdiniz ?” diye sorulmasını isterdik…
Sahi!
Sorulsaydı ne söylerlerdi acaba?


.....


En çok bu yakıyor
 insanın canını…


İşsizlik inanın canımı yakıyor.
Türkiye’deki binlerce mahalli gazeteden biri olan ve 20-25 kişinin çalıştığı küçük bir müessese görünümündeki gazetemize bile her gün gelen iş başvuruları inanın içimizi yakıyor…
Basın yayın, Tarih ve Edebiyat bölümü mezunlarını söylemyeceğiz bile…
Belki inanmayacaksanız ama hiçbir alakamız olmamasına rağmen, Matematik, Fizik, İşletme, hatta Maden bölümlerini bitirmiş pırıl pırıl gençlerin “Gazetenizde bana uygun bir pozisyon var mı?” diye müracaatta bulunmaları içimizi acıtıyor.
Gençlerin iş bulamamalarına üzülüyoruz.
Gençlerin iş peşinde koşmalarına kahroluyoruz.
Gençlerin yıllarını iş bulmak için heba ettiklerini gördüğümüzde mahvoluyoruz…
En çok da iş için açılan sınavlara bin bir umutla müracaatta bulunanlardan “Sınav ücreti” adı altında başvuru ücreti alınmasına deli oluyoruz…
Yoksul insanların umutlarından bile para kazanmaya çalışan bir anlayış utandırıyor bizi…
Not- Gazetelerin yalancısıyız… Devletin bir kurumu bekçilik sınavı açmış. Alınacakların sayısı 5 bin iken, başvuran sayısı 350 bin kişi olmuş. Sınav ücreti 250 lira olarak belirlenmiş ve toplanan para 87.500.000 liraymış…
Varın gerisini siz düşünün “bu nasıl iş?” diye…


.....


Bizde zaten olmaz da!


Finlandiya'da 34 yaşındaki dünyanın en genç Başbakanı var…
Bu genç başbakan olan Sanna Marin haftada dört gün, altı saatlik mesailerden oluşan bir çalışma sistemine geçmek istediklerini duyurmuş.
Böylece…
Finlandiya’da herkesin haftada 4 gün, o da günde 6 saat çalışacakmış.
Böylece, ülkedeki insanlar kendilerine daha çok vakit ayırabilecekmiş.
Bu olur mu olmaz mı bilemiyoruz…
Bizim ülkemizde zaten olmaz…
Neden mi olmaz?
Hemen bir fıkrayla anlatalım:
Sendika başkanı toplu sözleşme pazarlığından omzu dik bir şekilde çıkar.

Gururla pazarlık sonucunu anlatmaya başlar:
“Emekçi kardeşlerim, yönetimle sıkı pazarlıklar sonucu tüm şartlarımızı kabul ettirdik.
Bundan böyle haftanın 4 günü daha çalışmayacağız…”
Kalabalıktan sevinçli bir çığlık yükselir:
“Yaşasın!”
“Artık akşam mesaimiz 17:00’de değil 16:00’da bitecek…”
“Yaşaaa!”

“Artık sabah mesaimiz 09:00’da değil 11:00’da başlayacak…”

“Helaaal!”

“Maaşlarımız iki katına çıkacak…”

“Var ol!”
“Artık yalnızca çarşambaları çalışacağız…”

Bu sözün ardından birden kalabalık suspus olur.
Derken… Arka sıralardan bir ses duyulur:

“Her çarşamba mı?!.


.....


Biraz da gülmek lazım


İngiliz,Fransız ve Türk uçakla bir yere gideceklermiş.Uçak kaza yapmış.Tesadüfen Türk,İngiliz ve Fransız tek başlarına bir adaya düşmüşler.Biraz zaman geçtikten sonra kendilerine gelmişler.Fransız etrafa bakınıyormuş.Bakmış her taraf yeşillik,dümdüz alan.Fransız:
- Hadi golf oynayalım,demiş.
İngiliz kabul etmiş. Ama Türk:
Ben nasıl oynandığını bilmiyorum,demiş.
İngiliz:
-Biz sana öğretiriz.
Fransız:
-Bir top, bir sopa bir de delik gerekiyor, demiş.
İngiliz:
-Ben de top var.
Fransız:
-Bende de sopa var, demiş.
Türk:
-Benim işim var. Ben oynamıyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi