1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Kendinden başkasını düşündükleri yok aslında...

 


 


Aynı yaşam tarzını benimsemiş, aynı siyasal düşünceleri paylaşanlar, aynı partilerin çatısı altında toplanıyor…


Buna rağmen, aynı partinin çatısı altında bir türlü anlaşamıyor…


Buna anlam verebiliyor musunuz?


Biz veremiyoruz…


Bir insan, düşüncesi ile birebir örtüşen düşüncelere sahip, kendisi gibi yaşayan, hemen her konuyu kendisi gibi düşünüp yorumlayan biri ile niçin anlaşamaz?


Bakın partilere.


Hepsinin içi cadı kazanı gibi…


Hepsinin içinde müthiş bir kavga yaşanıyor içten içe.


Parti içindeki hemen herkes bir diğerinin ayağını kaydırmakla meşgul oluyor adeta.


Herkes, diğerine güç gösterisinde bulunuyor açık açık.


Dışarıdan baktığınızda, davalarından tutun da gayelerine kadar her şeyleri aynı aslında.


Kavga etmeleri için tek bir neden yok güya…
Ama ediyorlar işte.
Hem de kıyasıya…


Hem de birbirlerini gömercesine ve büyük bir kin ve nefretle.


Bunun tek bir nedeni var…


Herkes kendisini düşünüyor…


Kendisinin önüne ne düşüncesini, ne partisini, ne amacını ve ne yaşantısını geçiriyor…


Dünyanın kendisiyle var olduğunu, kendisinden sonra da o dünyanın olmayacağını zannediyor.


O yüzden, bakmayın siz her ağzını açtığında “Davamız” falan diyenlere…


Bakmayın aynı partiden olanlara “Dava arkadaşımız” falan diye hitap edenlere…
Hepsinin hesabı kendisiyle alakalı…


Hepsi kendisinden başka hiç kimseyi, hiçbir şeyi düşündüğü yok aslında…


.....


 


Mühürlüye ne gerek var o zaman?


 


Seçimlerde mühürsüz oylar geçerli sayılacak.


Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen düzenleme ile önümüzdeki seçimlerde, üzerinde mühür bulunmayan oy pusulası ve zarflar geçerli olacak…


Böyle olacaksa…


üzerinde mühür bulunmayan oy pusulaları ve oy zarfları geçerli sayılacaksa…


Mühürlü oy pusulaları ve zarflar a ne gerek var o zaman?


Bütün gün oy pusulası ve zarf mühürlemeleri için niye uğraştıracaksınız ki sandık başkan ve üyelerini?


Nasıl olsa mühürsüz oylar geçerliyse…


Mühürlüsüne ne gerek var?


Yoksa sandık başkanları oy vermek için gelenlere “Mühürlü mü istersiniz? Mühürsüz mü?” diye mi soracak?


Anlamakta zorlanıyoruz…


Belki de anlatmakta zorlandıkları içindir ne dersiniz?


....


 


Bu ülkenin enayisi hiç bitmiyor kardeşim!


 


Mehmet Aydın…


27 yaşında bir bilgisayar yazılımcısı…


İnternet üzerinden yüksek kar vaadi ile sanal hayvan satan “çiftlik Bank” adı altında bir sanal oyun tasarlıyor.


“200 bin lira yatırana aylık 50 bin lira kazanç” duyurusunu yapıyor kamuoyuna…


On binlerce kişi para yatırmaya başlıyor bu işe.


Oyuncular yatırdıkları paralarla sanal tavuk, inek veya keçi sahibi oluyor ve kar payı alıyorlar.


üye sayısı kısa sürede 500 bine çıkıyor.


Şirket vergi ödememek için merkezini Kıbrıs’a taşıyor.


Para yatıran üyelere güven vermek için de şirket merkezleri ve tesisler kuruluyor.


Bu bildiğiniz, geçmişte de sadet zinciri diye bilinen dolandırıcılığın birebir benzeri.


“Türkiye’nin girişimci genç beyni” diye pazarlanan 27 yaşındaki bilgisayar programcısı Mehmet Aydın bir gün ortadan kayboluyor.


üstelik 80 bin kişiden toplamış olduğu 511 milyon lira ile…


Evet. Yanlış duymadınız. Tam 511 milyon lira ile kayboluyor.


İnternet üzerindeki çiftlik Bank üzerinden para ödeyerek sanal hayvan sahibi olan ve dolandırıldıklarını anlayanlar, ne yapacaklarını şaşırıyor…


-“Bizim paramız ne olacak?” diye sağa sola sormaya başlıyorlar çaresizce…


Bu sırada, kendisini yurtdışında okumuş, ünlü bir avukat olarak tanıtan başka biri, mağdurların her birine “Şu hesaba 1000’er dolar yatırın. Dava açayım. Alacağınız bir hafta içinde hesabınıza yatsın” diyor…


Bu parayı da yatıran alacaklılar, sonradan böyle bir avukat olmadığını da öğreniyor…


Sözün kısası, ikinci kez üst üste dolandırılıyorlar…


Diyeceğimiz o ki: Bu ülkenin enayisi hiç bitmiyor kardeşim!


Ot gibi mübarek! Akşama kadar biçsen, sabaha kadar yine çıkıyor…


İnsanın “bu kadar sığırın olduğu bir yerde daha nice çiftlikler kurulur” diyesi geliyor.


.....


çok beğendik…


 


Roma İmparatorluğu döneminde, çalışmayan kitlelerin anarşiye kaymamaları ve yönetime karşı haklarını aramamaları için yılın belli dönemlerinde at yarışları ve gladyatör dövüşleri düzenlenirmiş. Ayrıca kentte yaşayan herkese belli miktarlarda mısır unu ve zeytinyağı gibi gıda yardımları da yapılırmış.


Böylece bir yandan imparatordan yardım alan fakir halk, diğer yandan da gösterilerin yapıldığı arenaya sokulur, gösterinin başlamasından kısa bir süre sonra birbirini vahşice katledecek olan gladyatörlerden birini destekler, böylece öfkesi alınır ve yukarıdakilerin neler yaptıklarıyla pek ilgilenmezlermiş.


üstelik bu dönemde kitleleri bir araya getiren arenalar arttıkça sanata olan ilgi de azalırmış ve kitle kültürü sanatın önüne geçermiş.


Kısacası…


Durum, şimdinin futbol karşılaşmalarını, dizi filmlerini ya da televizyon programlarını izlemek için ekran karşısına geçen geniş kitlelerinkiyle birebir aynıymış.


ömür Kurt, "Küçük Adamlara Büyük Oyunlar" isimli yazısında dile getirmiş.


çok beğendik…


 


 


 


 


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi