1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Nasıl gelirsen öyle gidersin!

Yıl 1964 yılının Kasım ayı…
Süleyman Demirel, iki önemli rakibini geride bırakarak genç yaşında Adalet Partisi Genel Başkanı oluyor.
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Cemal Gürsel, Başbakanlık koltuğunda ise İsmet İnönü var.
Cumhurbaşkanı Gürsel, parti liderlerini “Huzur Toplantıları” adı altında, belirli aralıklarla çankaya Köşkünde topluyor.
İşte yine böyle bir toplantıya AP Genel Başkanı sıfatıyla katılan Demirel, söz kendisine geldiğinde “Memleket çok kötü durumda. Seçimin yapılmayacağı, tehir edileceği konuşuluyor. Seçim yapılacağı açıklansa memleket rahatlar.” Diye bir konuşma yapıyor.
Bunun üzerine İsmet İnönü ile Demirel arasında şöyle bir diyalog geçiyor;
İnönü; Şikâyetiniz benden mi?
Demirel;  Evet sizden. Hükümetinizden. Türkiye iyi idare edilmiyor.
İnönü; Ben de onu anladım. çöldeki Bedevi bile tehlikenin kendine geldiğini bilir. Yalnız; Hükümet çankaya işi değildir. Meclisin işidir. Gelin bu konuyu orada konuşalım. Size zorluk falan da çıkartmam.
***
80’lik İsmet İnönü, 40 yaşındaki Süleyman Demirel’e oyunun kurallarını hatırlatıyor, Demokrasinin ilk dersini veriyor.
Toplantı sonrası Süleyman Demirel, çankaya Köşkünün çıkışına doğru yürürken,  yanındaki İhsan Sabri çağlayangil ve Ali Naili Erdem’e dönüp; “Adam haklı” diyor…
Ardından da…
“Madem Meclise gelin diyor, o halde biz de meclise gideriz.” Diyerek, mecliste yapılacak olan bütçe görüşmelerini işaret ediyor.
***
Yıl 13 Şubat 1965…
Mecliste hükümetin bütçe oylaması var.
Demirel muhalefeti örgütlemiş. Kendisi Milletvekili olmadığı için görüşmeleri yukarıdan elinde tuttuğu çetele ile izliyor.
önündeki kağıda son çarpıyı koyduğunda bütçe ret ediliyor.İnönü hükümeti mecliste düşüyor ve buna kimse inanamıyor.
Anlayacağınız…
Demirel, İnönü’den aldığı taktikle onu mecliste deviriyor.
İnönü kürsüye geliyor. İstifasını hemen sunacağını söyleyip, alkışlar arasında kürsüden iniyor.
Süleyman Demirel, oylama sonrasında yaptığı ilk açıklamada “Madem meclise gelin dediler. Biz de geldik devirdik” diyor önce…
Ardından da siyasette o unutulmayacak sözünü söylüyor;
-“Aynı şey bizim de başımıza gelecektir. Zira siyasette nasıl gelirsen öyle gidersin”
***
O yılları anlatan belgeselleri yeniden izliyoruz.
İzlerken, özellikle “Siyasette nasıl geldiysen öyle gidersin” sözünün ne kadar doğru ve geçerli olduğu bugün dahi sık sık karşımıza çıkıyor.
Bir talimatla bakan olan, yine bir talimatla bakanlıktan oluyor örneğin.
Birilerinin bir sözü ile göreve gelen yine o birilerinin bir sözü ile görevden alınıyor.
Bir imza ile en üst göreve gelen bürokratın sonu yine bir imza ile sona eriveriyor.
İster istemez, kişiler için geçerli olan bu sözün aslında iktidarlar için de geçerli olduğunu düşünüyor…
örneğin;
Bir partinin içinden doğan iktidarın, bu defa kendi içinden doğan başka bir iktidar tarafından düşürülebileceği geliyor akla…
öyle ya…
Sonuçta; “Nasıl gelirsen öyle gidersin” diye söylenmiş, doğruluğu da defalarca kanıtlanmış bir söz var siyasette!


.....


Yanlış yaptın başkan!


Sen kalk, 900 bin liralık-1 Milyonluk, gıcır gıcır sıfır otomobiller dururken, git 150 bin liraya ikinci el otomobil al!
üstelik...
Bu otomobilin parasını Oda'nın kasasından şaak diye ödeme yerine kredi çek!
Hatta...
Bir yolunu bulup, Odanın parası ile aldığın otomobili kendi üzerine geçirmek yerine Odanın hizmetine sun!
Dahası...
Kendi kafana göre alıp geçmek varken tek tek “İhtiyacımız var.Alalım mı” diye yöneticilerine üyelerine sor!
Ve üstelik...
Aldığı aracı makam aracı yapmak yerine, Oda çalışanlarının üye ziyaretleri için tahsis et!
Olacak şey değil bu yaptığın!
Böyle yaparsan tabi ki haber olursun!
En azından A Haber'e haber olursun.
çünkü, ülkede senin gibi böyle yapanlar haber oluyor.
Bizim dediğimiz şekilde yapsaydın, en azından A Haber'e haber olmazdın.
“Ne var ki bunda. Gayet normal değil mi?” der geçerlerdi herkes.
Hem...
Dediğimiz şekilde, milyon dolarlık aracı alıp, bir de kendine makam aracı yapsaydın var ya; Genel Başkanın da arkanda dimdik dururdu!
“Bizim yolumuzdan gidiyor” der, seni kanatlarının altına bile alırdı.
O yüzden sen yanlış yaptın arkadaş!
Ne o öyle 150 bin lira, kredi, ikinci el falan!
- “İtibardan tasarruf olmaz” deyip, basacaktın parayı, alacaktın milyon dolarlık makam aracını altına.
Yapmadın! Haklı olarak kızdırdın genel başkanını...
İşte bu yüzden de  “Hiç kimse onun söylediği kadar iyi, hiç kimse onun söylediği kadar kötü olamaz” diye düşündüğüm A Haber'e bile haber oldun!
Ne diyelim? Hak ettin valla!


......


Sorunu yaratanların verdiği tavsiyeler!


Nasreddin Hoca bir yandan odun topluyor, bir yandan da topladığı odunları Eşeğine yüklüyormuş.
İşi bittikten sonra Eşeğin üzerine yüklediği yaş odunların da kurular gibi yanıp yanmayacağı takılmış aklına.
Denemeye karar vermiş.
çakmış kibriti. Uğraşmış uğraşmış bir türlü yakamamış.
O sırada kazara kuru dalları tutuşturuvermiş.
Eşek can havliyle atmış Hocayı üzerinden.
Başlamış dört nala koşmaya.
Bu sırada Hoca arkadan Eşek'e bağırıyormuş;
- “Ben senin yerinde olsam doğru göl'e koşarım”
***

ülkeyi yönetenler bazen, meraktan mıdır, bilgisizlikten mi, yoksa iş bilmezlikten mi bilemiyorum ama bazen öyle yanlış kararlar veriyorlar ki, süreci öylesine kötü yönetiyorlar ki, bırakın hatalarını kabul etmeyi, bir de sanki sorumlusu kendileri değilmiş gibi, bir de akıl veriyorlar.
Tıpkı yaşadığımız şu salgın sürecinde olduğu gibi.
Şu sıralar bütün sektörlerde işler çok kötü.
Bunda salgın sürecinin iyi yönetilememesinin büyük etkisi var.
İnsanlar kira ödeyememekten, eve ekmek götürememekten, kepenk kapatmaktan yakınıyor.
Yönetenler ise akıl verip “Kredi imkanı sağladık. Kredi çeksinler.” diyor.
Tıpkı Nasreddin Hoca'nın önce sırtındaki odunları yakıp, sonra da Eşeğine Göl'e gitmesini söylediği gibi.


......


BİRAZDA GüLMEK LAZIM


Yıllar önce İngiltere'de erler şemsiye kullanmazmış. Şemsiye taşıma hakkı sadece subaylara tanınıyormuş. O yıllarda bir gün genç teğmenlerden biri, koltuğunun altında bir şemsiye ile hızlı hızlı yürüyen eri görünce, beyninden vurulmuşa dönmüş. Eri çağırarak:
- Bu ne küstahlık, demiş. Ve şemsiyeyi aldığı gibi dizinde iki parça etmiş.
- Bu sana bir ders olsun, bir daha böyle küstahlıklar yapma! Neye uğradığını anlamayan er:
- Baş üstüne, diyerek selamı çakmış ve şöyle sormuş:
- Teğmenim, beni az önce evine yollayan general şemsiyesini istediğinde kim kırdı diyeyim?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi