1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Neymişiz, ne olmuşuz?

 


 


Yıl 1963, emekli eski Genelkurmay Başkanı Org. Kazım Orbay’ın mide kanseri olduğu anlaşılır, eşi, arkadaşları toplanırlar.
“Acaba dışarıya, yurtdışına göndersek mi?”
Bir umuttur, hemen hepsi bilir ki Kazım Orbay’ın birikmiş parası yoktur.
En son görevi Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’dır.
Bir formül bulunur; senatonun, parlamento üyelerinin tedavileri gerektiği hallerde dışarıda yapılacaktır.
Meclis bunu kabul etmiştir.
Fakat kanun henüz çıkmamıştır, uygulanması mümkün değildir.
O halde yurtdışı tedavi ücretini kendi aralarında karşılayacaklar.
Fakat Kazım Paşa’ya devletin ödediğini söyleyeceklerdir.



***



Bunu kimse duymayacak, duyurulmayacaktır.
Ama iki kişi hariç!
Bunlardan biri Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ve Başbakan İsmet İnönü.
Emekli Albay Sadi Koçaş önce İsmet Paşa’ya gider durumu anlatır.
İsmet Paşa itiraz eder.
“Kazım Paşa’nın toplanan parayla yurtdışına gönderilmesini uygun bulmuyorum, kendisi duyarsa bu duruma kahrolur” der.
Biraz düşündükten sonra İsmet Paşa müsteşarını çağırır.
Müsteşar ne de olsa bürokrattır.
örtülü ödenek yolunu gösterir, İsmet Paşa kızar:
“Ben onu sormuyorum, para hazır, döviz işini ve transfer imkânını soruyorum.”



***



Müsteşar odadan çıktıktan sonra İsmet İnönü Koçaş’a döner:
“Kalk Koçaş, senin, benim ve Allah’ın arasında kalacak bir anlaşma yapacağız. Bu parayı ben vereceğim. Size bir çek vereyim, müsteşara teslim edin, ama bana söz ver, bunu kimse bilmeyecek.
Sen de doktor da dışarıya beraber gideceksiniz, masrafınızın tamamını ben ödeyeceğim.”

Koçaş anılarının üçüncü cildinde olayı şöyle anlatır:
Her şey hazırlandı ama Orbay böyle bir seyahati kabul etmedi.
“Ben 78 yaşındayım, bu yaşta bir insan için devlet bu kadar masrafa sokulmaz, hiç israf etmeyin.”
Bir süre sonra Kazım Orbay kanser olduğunu öğrenir, kendisini ölüme hazırlar, mezarını bile yaptırır.


***


önceki gün okuduk iki haberi…


Milletvekillerinin 6 olan diş implant yaptırma hakkı 8’e yükseltilmiş.


Devletin, her vekilin yaptıracağı implat başına 600 lira ödemesi kararlaştırılmış.


İnsanların neredeyse diş fırçası bile değiştirmediği bir dönemde milletvekillerinin ücretsiz yaptıracağı diş implant sayısı 8’e yükseltilmiş.


öte yandan…


Gazi ve Hacettepe üniversiteleri meclise “Hastanemizde Milletvekilleri için VİP hizmet verebiliriz” başvurusunda bulunmuşlar.


Bu iki haberi okuyunca, aklımıza yukarıda anlattığımız Kazım Orbay ile ilgili yaşananlar geldi…


Bir tarafta “Bu yaşta bir insan için devlet bu kadar masrafa sokulmaz” diyerek, ölmeyi tercih eden bir meclis başkanı…


Diğer tarafta, sayısı arttırılan implantlar, vip hizmetler falan filan…


“Neymişiz, ne olmuşuz” un mukayesesini de artık siz yapın…


.....


 


Nazım’ı yıllardır hatırlıyorlar ama…


 


Adalet Bakanlığı müfettişi Bursa Cezaevi'ne teftiş için gider.
Yaptığı teftiş sırasında cezaevi müdürüne “Burada Nazım hikmet de kalıyormuş. Buraya getir onu da bir görelim nasıl bir adammış!” talimatı verir.
Nazım Hikmet getirilir müdürün odasına.
Müfettiş: “Demek Nazım hikmet sensin?” diye sorar.
Oturacak yer falan da göstermez ve kaba tavırlarını alenen ortaya koyar.
Görüşme son derece kısa sürer.
Nazım Hikmet müdürün odasından çıkarken aniden durur ve müfettişe dönerek:
-“ömer Hayyam'ı tanır mısınız müfettiş bey?” diye sorar.
Müfettiş “Hayyam'ı kim tanımaz ki” cevabını verince Nazım Hikmet bu kez:
-“Peki… ömer Hayam döneminde hükümdar kimdi?”
diye ikinci bir soru sorar.
Müfettişin bunu bilmediğini görünce de:
-“Bakın işte! Yarın ne Başbakan'ı, Adalet Bakanını, ne de sizi hatırlayacaklar. Ama beni yıllar sonra herkes bilecek ve hatırlayacak” diyerek çıkar odadan.
Adalet bakanlığı müfettişi yaptığının yanlış olduğunu anlar ve Nazım Hikmet'e “Ne olur” demeye çalışır ama Nazım hikmet çoktan müdürün odasından çıkmış ve hücresinin yolunu tutmuştur bile…
Dediği oldu Nazım’ın…


Bu gün o müfettişin kim olduğunu, dönemin Adalet bakanını bilen dahi yok…


Dünya şairi, memleket sevdalısı Nazım’ın ise doğumunun 116 ncı yılı kutlanıyor bütün ülkede…


Hem de…


Her yıl daha da hayranlık beslenerek…


.....


 


Sorunları çözmeyi her defasında ertelerseniz…


 


Temel ile Fadime boşanmaya karar vermiş.
-"çocukları da paylaşırız" diye karar almışlar.
Ama bakmışlar ki 7 çocukları var.
Boşandıklarında eşit olarak paylaşamayacaklar.
Oturup karar vermişler;
-"Biz en iyisi bir çocuk daha yapalım. Sonra boşanır çocukları da eşit olarak 4'erden paylaşırız."
Bu erteleme sonucunda ne olmuş biliyor musunuz?
Aradan Dokuz ay geçmiş ve Fadime İkiz çocuk dünyaya getirmiş…
Eskişehir'in öteden beridir süregelen bazı sorunları var.
Bu sorunlar işin başında bir türlü giderilemedi.
Giderilme yoluna da gidilmedi.
Hep ertelendi yapılacaklar iyi mi?
Hep "Sonraya” bırakıldı.
Sonra'ya bırakanlar, o tarih geldiğinde yine erteleme yoluna gitti.
çünkü ertelemek yapmaktan daha kolaydı.
İşte biz bunun sıkıntısını çekiyoruz şimdi.
Eskişehir'de var olan ve herkesin yaşadığı sorunların tamamı, zamanında yapmak yerine erteleme yolunun seçilmiş olmasından kaynaklanıyor.

üstelik…
Ertelenen gün geldiğinde yapılan tek şey, yine ertelemek oluyor.
Tıpkı Temel-Fadime fıkrasında olduğu gibi…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi