1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Umarız sağlıkçıların yardımına muhtaç hale düşmezler!

Herkes, çocuğunun okuyup doktor olmasını ister…
Herkes, en ufak hastalığına doktorun çare bulmasını ister…
Herkes alacağı ikinci el otomobilini doktordan almak ister…
Herkes, kiracısının doktor olmasını ister örneğin…
Doktor bir komşusu olsun ister herkes…
Müteahhit ev satacağı kişinin, galerici otomobil satacağı kişinin doktor olmasını özellikle ister…
Dışarıdan baktığınızda “Bu ülkede yaşayanlar doktorları çok seviyor, onlara adeta tapıyor” dersiniz…

***

Gelin görün ki durum hiç de öyle değildir…
Doktorlara karşı yukarıda saymış olduğumuz tüm his ve düşüncelere sahip olanların büyük bir çoğunluğu, her nedense doktorları potansiyel aç gözlü insanlar olarak görür…
çocuğunun okuyup doktor olmasını isteyen pek çok kişi, doktorların hastayı soyan, bıçak parası almadan ameliyat yapmayan, duygusuz ve vicdansız insanlarmış gibi düşünür.
Pek çok kişi, doktorlarla ilgili kafasında bir saygınlık beslemesine rağmen, bu durum aynı kişilerin doktorlara şiddet uygulamasına, hakaret etmesine bir türlü engel olamaz…

***
Ne yazıktır ki;
Birçok insana göre doktor; ihtiyaç duyulduğunda önemli ve kıymetli biridir…
İhtiyaç olmadığı zamanlarda,  “olmasalar da olur” gözü ile bakılan insanlardır…
-“Hasta ölürse doktordan, iyileşirse Allahtan” anlayışının  bu ülkede bu denli yerleşmesinin nedeni de maalesef bu şekil bakış açısıdır.

***

Yukarıdaki yazıyı, salgının başladığı ilk aylarda yazmıştık.
Sonunu da şöyle bağlamıştık;
"Umarız, zor günlerden geçtiğimiz şu süreç içinde, toplum sağlığı için canlarını riske atan, ölümle burun buruna görev başında olan, pek çok kişinin yaşamını kurtaran, insanların hayatını kurtarmak için kendi canlarından olan doktorlarımızın toplumda gerekli saygıyı görmesi için de bir milat olur!"

***
Ne yazıktır ki, salgının 6'ncı ayına geldiğimizde, yukarıdaki  temennimizin gerçekleşmediği, boşa çıktığı, hatta sağlıkçılara karşı  "Olmasalar da olur" önyargısının daha da arttığı çıkıyor ortaya.
özellikle sosyal medya üzerinde, bir siyasi parti liderinin yaptığı ve Türk Tabipler Birliğini hedef alan açıklamaları destekleme uğruna öylesine çirkin yorumlar yapılıyor ki sağlıkçılar hakkında, insan adeta dehşete düşüyor.

***

Mesela biri çıkıyor "3 günlük sağlıkçı, 6 aydır korona ile mücadele ediyor diye neredeyse memleketi üzerine yapmamızı isteyecek" diye bir paylaşım yapabiliyor.
Bir başkası "Bilmem kaç saattir çocuğunu görmüyor diye duygu sömüren, ota boka ödenek, tazminat isteyenlerden bıktık" diyebiliyor.
Nasıl bu kadar kötü olunabilir ki?
üstelik böylesine bir salgının yaşandığı, sağlık ve sağlıkçıların bu denli önemli ve kıymetli olduğu  bir süreçte?
Ne diyelim?
Böyle bir süreçte sağlıkçılara bu son derece saygısız düşünce içinde olanlar ve adeta kin kusanlar  için tek temennimiz var;
Umarız yakın zamanda, sağlıkçıların yardımına muhtaç duyar hale düşmezler!


,,,,


Bu işte bir mantık hatası var sanki…


Korona virüsünü yok edecek bir ilaç ya da aşı olmadığını biliyoruz…
Salgının başladığı günden bu yana, yaşamımızı tehdit eden virüsle ilgili bildiğimiz başka bilgiler de var.
örneğin;
Bağışıklığı sağlam insanların hastalığı semptomsuz geçirdiği…
Fakat…
Söz konusu hastalık sonuçta bulaşıcı bir virüsün yol açtığı hastalık…
Hal böyle olunca, aynı evde, aynı sofrada hatta aynı yatakta bulunan 2 kişiden birinde testin pozitif, diğerinde ise negatif çıkmasının imkansız olması lazım değil mi?
Ama gelin görün ki bu tür örnekler dolu…
Karısı negatif, kendisi pozitif çıkan, ya da tam tersi bir dolu vaka var,
Virüsün damlacık yoluyla bulaştığı, hatta havada asılı dahi kaldığı hesap edildiğinde, ortada bir mantık hatası olduğu açıkça görülüyor.
Sonuç olarak;
Ya yapılan testlerde, ya hastalığın bilinen konumunda ya da her ikisinde sanki biraz sıkıntı var gibi…


...


Geldikleri gibi giderler…


Siyaset ile uğraşanların hepsi bilir bu sözü.
Politikanın da başkenti Ankara olduğu için bu söz adeta bir “Ankara Atasözü” haline gelmiştir.
-“Nasıl geldiysen öyle gidersin”
Sözün anlamı çok açıktır.
Mağduriyetle gelen mağduriyetle gider mesela.
İhanetle gelenin gidişi de ihanetle olur.
Hak etmediğiniz yere bir göreve geldiyseniz, gidişiniz de haksızlıkla olmuştur.
Torpille bir koltuğa oturduysanız, başkasına yapılan bir torpille o koltuktan kaldırılırsınız.
Birçok örneği vardır bu sözünü ettiğimiz atasözünün…
Hatırlayın…
Demirel partinin başına geçtiğinde, Celal Bayar, “Tapulu arazimize gecekondu yapıyorlar” demiş, hâlbuki kendisi de o yöntemle gelmişti.
Sonra Süleyman Demirel yasaklıyken Turgut özal, ona yaptı aynısını...
Sonra özal Cumhurbaşkanı oldu, sözünü dinlemeyen Mesut Yılmaz’ı ihanetle suçladı.
Necmettin Erbakan, Recep Tayyip Erdoğan’ı…
Süleyman Demirel, Tansu çiller’i…
Bülent Ecevit, Hüsamettin özkan’ı yine aynı şekilde ihanet etmekle suçladılar.
Sonuç olarak…
Nasıl geldilerse öyle gittiler.
Kendi yaptıklarını, bir başkasından, hem de en yakınlarında olan, işaret ettikleri insanlardan gördüler.
O yüzden…
Bu gün görevde olanları yarın görevden ayrılmış bir şekilde görürseniz, önce o göreve nasıl geldiklerine bir bakın…
Büyük ihtimalle…
Geldikleri gibi gittiklerini anlayacaksınız…


.....


BİRAZDA GüLMEK LAZIM


Berber, piyasaya borcundan dolayı son derece umutsuz ve bitkin olan müşterisini traş ederken "Kafana takma" demiş. "Bir adam biliyorum 5 bin dolar borcu vardı, kullandığı aracı dimdik bir uçurumun tam ucuna getirdi, bir saate yakın ayak frende kımıldamadan durdurdu, bu durumun nedenini öğrenip endişeye kapılan vatandaşlar aralarında para topladılar, paraya kavuşup rahatlayan adam taktı geri vitese ve hayata döndü.."
Müşteri
-"İnanılmaz " demiş, "Kimmiş bu iyi insanlar yahu?"
Berber cevaplamış
- "Kullandığı otobüsün içindeki vatandaşlar."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi