
Gürcan Banger
Çatışma ya da iletişim
Bir sorun karşısında nasıl davrandığınız bir birey ya da bir toplum olarak karakterinizi ve kültürünüzü belli eder. Sorunu çözmek üzere pozitif bir niyetle yaklaşabilirsiniz ya da malum sorunu bir çatışma unsuru haline dönüştürürsünüz. Toplumumuzda sorunların bir çatışma vesilesi olarak ele alındığı pek çok örnekle doğrulanabilir.
Hangi şartlara sahip olursak olalım; karmaşık bir ilişkiler yumağı içinde yaşıyoruz. Bu ilişkilerin taraflarında değişik insanlar, kurumlar ve kuruluşlar yer alıyor. İlişkilerin büyükçe bir kısmı ise çıkarlar, beklentiler ve bilgi veya talimat silsileleri üzerine kurulmuş. Böyle bir ortamda kişiler arasında uzlaşmazlıkların, çatışmaların olması son derece olağan.
Çatışma olağan ama çatışmaya sağlıklı bir çözüm bulabilmek her zaman aynı derecede olağan değil. Hatta çoğu zaman çatışmayı çözmeyi kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyoruz. Duygular akla egemen oluyor. Belki de duyguları ve aklı yanlış mekânlarda yanlış zamanlarda kullanıyoruz.
Çatışmaların içinde yer aldığımızda genelde insanlar olarak birbirimize benzer tepkiler gösteriyoruz. Adeta öğrenilmiş, ama çoğu zaman bilincinde olmadığımız,tahmin edilebilen davranış modellerimiz var. Muhtemelen bu davranış biçimlerinin önemli bir bölümünü çocukluğumuzdan başlayarak yaşamın içinde öğreniyoruz.
Çatışmadan kurtulmak için en iyi bilinen pasifist davranışlar arasında çatışmayı küçük görmek, önemsememek veya küçük görmek gelir. Kimi zaman devekuşu gibi başını kuma gömmek olarak ifade edilen tarzdır bu. Çatışmaya karşı umursamaz bir tavırla kendini belli eder. Bu tür davranışlar sonunda çatışmanın çözülmüş gibi göründüğü de olur. Ama muhtemelen çatışmanın nedenleri derinlere inmiş ve kronikleşmiştir. İlerleyen zamanlarda çok daha ciddi boyutlarda kendini tekrar gösterecektir. Çatışmayı önemsememek, bazı durumlarda çatışmayı yönetmek için doğru yöntem olabilir ama sözünü ettiğim ciddi tehlikeyi de içinde taşır.
Eğer çatışmanın sonucunda sorumluluktan kaynaklanan bir cezalandırma varsa, bu durumda çatışmayı çözme davranışı, karşı tarafı suçlamak biçiminde ortaya çıkabilir. Genelde aynı işyerinde çalışan eşdeğer rütbedeki kişiler arasında sık görülen bir durumdur. İlginç bir biçimde; çoğu zaman otoriter aile yapısında öğrenilmiş bir karakter özelliğidir. Çocuklukta başlayan başkalarını suçlama eğilimi, ilerleyen yaşlarda iş ve evlilik yaşamının önemli bir parçası haline gelir. Bu tür davranan kişi, elinde ne tür silah varsa kullanmaktan çekinmez; sonucun nereye varacağı konusunda saygılı ve düşünceli olamaz.
İyi bilinen çatışma çözüm yollarından bir diğeri, korkutma esaslı olarak aşırı sinirlenmek ve hatta kabalaşmaktır. Böylece çatışmanın karşı tarafı, korku yaratılarak susturulmuş olur. Genelde baskı altında yetişmiş kişiler üzerinde etkili sonuçlar verdiğini gözlemiştim. Çatışmayı böyle çözme eğiliminde olan kişiler, adeta sinik insanların kokusunu alırlar ve korkutarak çatışmanın kendi lehlerine çözülmesini sağlarlar. Buradaki can alıcı nokta, saldıran tarafın karşısındakinin zayıf noktalarını iyitespit etmesidir.
İlişkilerde karşılıklı güven önemlidir. Bu nedenle karşımızdaki insana tüm verilerimiziaçmadan önce onun güvenilir ve içten olduğundan emin olmalıyız. Çünkü olası bir çatışma durumunda kendisine ilettiğimiz özel bilgilerin, bize karşı kullanılmayacağından emin olamayız. Geçmişi ve özel bilgileri kullanmak, çatışma yönetiminin haksız ve adaletsiz yollarından biri olarak bilinir. Cepteki kara kaplı defterolarak ifade edilen sırların, çatışmanın hangi aşamasında bir tehdit aracı olarak karşımıza çıkacağı hiç belli olmaz.
Çatışmalar, yaşamımızın ışık ve gölge gibi olağan parçaları… Önemli olan, bu çatışmalara nasıl yaklaştığımız… Olumlayan bir bakışla barışçı çatışma yönetimini öğrenip uyguladığımızda bundan ilk yararlanan, hiç kuşkusuz biz olacağız.