Buğrahan Doğangil - DUVAR

Buğrahan Doğangil - DUVAR

ETİ çıkmazı

ETİ’de yaklaşık bir buçuk iki ay önce 100 civarında emekçinin işten çıkarılmasıyla başlayan tartışmalar sona ermiyor. Emekçiler, sendika ve ETİ Gıda üçgenine sıkışan tartışmalar artık bir “çıkmaz” haline gelmiş durumda.

Emekçilerin bugüne kadar farklı platformlarda yaptığı kamuoyu açıklamalarına baktığımızda ya da bireysel açıklamalara baktığımızda kafamız daha da karışıyor.

Elbette kafamız karışıyor diye emekçi kardeşlerimiz haksız gibi bir durum ortaya çıkmıyor. Bunu kimse yanlış anlamasın, yanlışa çekmeye çalışmasın baştan söyleyeyim.

İlk olarak ulusal basına yansıyan haberlerde, ETİ’de işten çıkarma olaylarının sebebinin “küçülme” adı altında aslında sendikanın genel merkezinde yaşanan rekabet ve mevcut yönetimin seçimlerde yeniden muvaffak olmaya çalışması olduğu duyuruldu.

Bu iddiaların ardından ise ismini açıklamayan bazı emekçilerin mobbing iddiaları sol tandanslı ulusal gazetelere düştü.

Ben bu süreçte konuyu köşemde işlemeyi düşündüm ancak; aklımı karıştıran bir durum oluştu. Neden işçiler çıkıp yerel basına veya Eskişehir kamuoyuna durumu açıklamak yerine ulusal basının yazıp çizdiği sınırların arkasında kalıyor diye merak ettim. Bu düşüncemin oluşmasında Vedat ağabeyimin de payı büyük, onu da söylemiş olayım.

ETİ tartışmaları devam ederken bu defa emekçilerden Eskişehir’de bir basın açıklaması geldi.

Eskişehir’de ETİ fabrikalarında çalışan ve küçülme gerekçesiyle işten çıkarılan emekçiler, Ulus Anıtı önünde bir araya gelerek basın açıklaması yaptı. Emekçiler adına konuşan Harun Ayvaz, süreci “bir sabah operasyonu” olarak nitelendirdi.

Ve açıklama şöyle devam etti,

“Bir sabah operasyonu ile işimize son verildiği söylenerek fabrikanın kapısının önüne konulduk. Konuyu işyerimizde örgütlü bulunan sendikamızın temsilcilerine ve yetkililerine sormak istedik ama maalesef hiçbir şekilde kendilerine ulaşamadık. Tazminatsız çıkarılmak zorunda bırakıldık. Çünkü işsizliğe boyun eğmemiz karşılığında bizlere sunulan ikale sözleşmesini imzalamak zorunda kaldık. Çünkü işsizlik edinilmediğimiz ve imzalamazsak işsizlik ve tazminatımızı alamama durumumuz vardı. Önümüzde kış ve bakmakla yükümlü olduğumuz ailelerimiz var.”

Bu açıklamanın ardından ise Tekgıda İş Sendikası’ndan karşı bir açıklama geldi ve sendikada olayların bir numaralı ismi olduğu iddia edilen Tekgıda-İş Sendikası Genel Sekreteri İbrahim Ören, işçilerin işverenle anlaşarak işten ayrıldığını ve hepsinin haklarını aldığını söyledi.

Tamam, genel olarak bu “sarı sendikalar” hep haklıdır ve emekçiyi değil sermayedarı destekler. Ancak emekçiler öncelikle bu sendikanın iddialarına yönelik hak arama yoluna neden gitmediler bu benim kafamda soru işareti yarattı.

ETİ’de mobbing, küçülme gibi iddialar kamuoyunda yer bulurken, emekçiler erken davranıp sendikanın menfaatleri için patron ile işbirliği yaparak kendilerini işten çıkardığını neden net ifade edemedi.

Bu emekçilerin sendikaya bir nebze de olsa güveninin nedeni miydi? Yoksa emekçiler hakkını yanlış yerlerde aramaya mı yönlendirildi. Yanlış da demeyelim de hatalı yoldan mı gittiler?

Çünkü bu ETİ çıkmazı bugüne kadar nihayete kavuşmalıydı.

Emekçilere göre önce suç işverendeydi. Sonra sendika özellikle de Genel Sekreter İbrahim Ören suçlu oldu.

Sendika ise anlaşarak işten ayrılan ve anlaşarak ayrılan emekçileri suçladı ve haklarını aldıklarını iddia etti.

Bugün tüm bu bileşenler bir araya gelince ETİ çıkmazında birçok taş yerine oturdu diye düşünüyorum.

Ve şunu anlıyorum…

Emekçiler ETİ’deki çalışma şartlarından memnun değildi. Fakat el mecbur çalışıyorlardı. Çalışma koşullarına muhalefet edenler ise sendika ve işveren tarafından fişleniyordu. ETİ’deki işçi sendikası temsilcisi işçiler İbrahim Ören’in adamıydı. Bu gruba muhalif olanlar fabrikada günden güne güçleniyordu. Bu hareketin önüne geçmek isteyen Ören’ci sendika temsilcileri sendika genel merkezine haber uçurdu.

Fişlenen isimler ETİ Yönetimi ve Tekgıda İş Yönetimi ortaklığıyla işten çıkarıldı. Hem de bir gecede çıkarıldılar. Mobbing ile haklarından vazgeçirildiler ve tazminat dahi alamadılar. İşsizlik maaşı bari alalım diye imza attılar.

Böylece sendika yönetimi muhalif seslerden kurtuldu. ETİ de yüklü bir tazminat ödemeden istediği isimleri işten çıkardı ve dediği gibi “küçülmeye” gitti.

Bence böyle oldu.

ETİ gerçekten küçüldü mü bilmiyorum ama senaryo böyle cereyan etti benim gözümde. Yanlışım varsa lütfen düzeltin…

Tam yazımı tamamlayıp teslim edecekken elime bir açıklama daha ulaştı.

Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, ETİ’de işten çıkarılan işçilerin Eskişehir’de yaptığı protestonun tarihi niteliğe sahip olduğunu belirtti. Türkel, yaşananları en iyi bilen kişilerin o işçiler olduğunu ve kendilerine hak verdiğini ifade etti. Türkel, olağanüstü genel kurulun ardından pazartesi günü ilk iş olarak yaşanan haksızlıkların giderilmesi için girişimde bulunacağını söyledi.

Olağanüstü genel kurulların olağanüstü sonuçlar doğuracağını belirten Türkel, sendikalarda kişilerin yaptığı hataların bu demokratik süreçlerle giderilmesinin mümkün olduğunu vurguladı.

Bu açıklamalar ile Türkel suç bende değil İbrahim Ören’de mi demek istiyor? Yoksa tüm ekip ile ilgili suçlamaları göğsünde yumuşatma çabası içinde mi? Bu soruların cevaplarını da merak ediyorum.

Seçim sonucu ne olursa olsun…

Emekçi kardeşlerim her koşulda hakkı yenen taraf oldu sanırım. Sendika pek çoğu fazlası ile hakkını aldı diyor. O zaman çıkıp doğruyu söyleyen kim ETİ açıklasın veya yargı açıklasın. Sendika da yasal yola giden işçileri samimiyse gerçekten desteklesin.

Bu çıkmaz artık sona ersin.

ETİ neden sessizliğini koruyor? Emekçileri süreçte yanlış yönlendiren kim? Sendika mı?

Ben çıkmaz nihayete ererken bunlar ve bunlar gibi soruların yanıtlarını da duymak istiyorum.

Herkese keyifli bir gün diliyorum. Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Buğrahan Doğangil - DUVAR Arşivi