1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Her tanıdığımızı sevmek zorunda değiliz!

İngiltere başbakanı William Churchill ile İngiliz siyaset adamı ve İngiliz İşçi Partisi’nin sol kanadının etkin önderlerinden Aneurin Bevan ile hiç mi hiç  geçinemezlermiş...
Birbirlerini de zerre kadar sevmez ve haz etmezlermiş.
Ne de olsa biri muhafazakâr, diğeri de işçi...
Her fırsatta birbirlerini iğnelerlermiş...
Kızıl çin’in tanınması konusunda yine karşı karşıya gelmişler.
Churcill, İngiltere’nin  Kızıl çin’i tanınması gerektiğini savunmuş.
Bevan ise “Tanımayalım” diyormuş sürekli.
Tartışma uzayınca Churchill dayanamamış ve şöyle demiş:
“Bir şeyi tanımakla, bir şeyi sevmek birbirinden ayrı şeylerdir. Her tanıdığımızı sevmek zorunda değiliz. Size örnek de vereyim.  Mesela hepimiz Bay Bevan’ı çok iyi tanırız öyle değil mi?”
Bu diyalogu niçin yazma gereği duyduğumuzu, hiç merak etmeyin yazının sonunda anlatacağız.
Ama önce anlatmak istediğiniz başka bir konu var:

***
Türkiye’nin en ünlü Gezi ve Tatil Dergisi olan Atlas Dergisi editörü Tevfik Taş birkaç gün önce gelmiş Eskişehir’e…
Derginin önümüzdeki sayılarında yayınlanacak, Eskişehir’i tanıtan bir haber çalışması için şehri neredeyse baştan aşağıya dolaşmış.
Gitmediği, görmediği bir yer adeta kalmamış Eskişehir’de…
Fotoğraflar çekilmiş, bilgiler toplanmış.
İstanbul’a dönmeden önce “Bir de, şehirdeki bir-iki gazeteciyle konuşayım” diye düşünmüş.
önceki gün gazeteye geldi…
“Eskişehir’i bir de sizin ağzınızdan dinleyeyim istedim” dedi.
Başladık kısa başlıklar halinde anlatmaya…
-Eskişehir’in Cumhuriyetin ilk yıllarında gözde kentlerin başında geldiğini…
-Bunda Cumhuriyetin ilk yıllarında Eskişehir’e devlet tarafından yapılan sanayi yatırımlarının büyük rol oynadığını…
- Aynı Eskişehir’in, sanayinin özel sektöre geçiş sürecini ıskaladığını…
- Böylelikle Eskişehir’in çevre illerin gerisinde kaldığını ve sıralamada gerilere düşmeye başladığını...
- Bu durumun şehirde ister istemez büyük bir moral bozukluğu yarattığını…
-Eskişehirspor’da da işlerin iyi gitmemesi nedeniyle moral bozukluğunun daha da arttığını…
-Eskişehirlilerin elinde gurur duyabilecekleri bir tek Anadolu üniversitesi’nin kaldığını…
-üniversiteyi Türkiye’nin en iyi üniversitesi haline getirdiğine inanılan Yılmaz Büyükerşen’in, “şehri de en iyi şehir haline getirir” düşüncesinin oluştuğunu…
-Oluşan bu algının da katkısıyla Büyükşehir belediye Başkanlığına seçilen Yılmaz Büyükerşen’in, şehirde bir dönüşüm yaratmaya başladığını…
-Eskişehir’de hayata geçirdiği projelerin (Yapay Sahil, Tramvay, Masal şatosu, Balmumu Heykel müzesi gibi) özellikle Türkiye’de ilk olmasını tercih ettiği…
-Böylelikle Eskişehirlilerin, eskiden olduğu gibi yine şehirleriyle gurur duymasını sağladığını…
-Şehir’deki dönüşüm ve bu dönüşümün başarıyla uygulanan PR’ının, şehre turist çekmeye başladığını…
Ve son olarak da:
-Eskişehir’de, Türkiye’nin başka hiçbir ilinde olmayan “Kent Merkezi Turizmi” yarattığını...
- Başka şehirden insanların artık Kent Merkez i görmek için kafileler halinde Eskişehir’i görmeye geldiğini bir çırpıda sıraladık kendisine…
***

Atlas Dergisi editörü Tevfik Taş son derece kibar olduğu kadar dikkatli de bir meslektaşımız…
Bizi dinleyip not aldıktan sonra “Peki” dedi önce…
Ardından da…
-“Bu anlattıkların güzel şeyler. Gelelim Eskişehir’in “kötü” tarafına. Nedir Eskişehir’in kötü tarafı? Başarılamayan, yapılamayan, büyük eksikliği hissedilen neyi var bu şehrin?” sorusunu sordu…
“Hastalığı var” dedik hiç düşünmeden…”Hem de yıllardır tedavi edilemeyen, bu yüzden de iyileşmeyen bir hastalığı var”
“Nedir o hastalık?” diye sormasına bile fırsat vermeden başladık anlatmaya:
-“Eskişehir’de hemen her kurum son derece başarılıdır. Fakat bu başarılı kurumlar katiyen ‘Başarılarımızı birleştirelim, bu başarı bütün şehre yayılsın’ diye asla düşünmez. Kendi kurumlarının başarısıyla yetinirler. O yüzden başka başarılı kurumlarla yan yana gelmeyi, işbirliği yapmayı, birlikte hareket etmeyi istemezler. Hiçbir kurum yöneticisi, diğer kurumların yöneticisini sevmez Eskişehir’de. Hiçbir seçilmiş, diğer seçilmişleri haz etmez. Tanımaz ve görmezden gelir. İşte bu durum Eskişehir’de hastalık halini almıştır.”
***
Tüm bu anlattıklarımızdan sonra yazının başındaki   diyaloga sözü getirecek  olursak:
Gerçekten de Eskişehir’in bir türlü tedavi edilemeyen hastalığıdır karşısındakini tanımamak,  birlikte iş yapamamak ve yan yana gelememek…
Bu hastalığın teşhisi aslında bu şehri yöneten atanmış ve seçilmişlerin bir birlerini tanımıyor ve sevmiyor olmasıdır.
Tedavisi de tıpkı Churcill’in vermiş olduğu reçetededir…
Yani “Bir şeyi tanımakla, bir şeyi sevmek birbirinden ayrı şeylerdir. Her tanıdığımızı sevmek zorunda değiliz. Ama tanımak zorundayız” Tespitidir…
Sonuç olarak:
Bu şehri yönetenlerin birbirlerini sevmesi gerekmiyor…
Birbirlerini tanısalar yetecek ve şehrin yaşadığı yılların hastalığı ortadan kalkacak aslında…
Ama nerdeee?
Sürekli “tanımıyorum da sevmiyorum da” anlayışı üzerinden yürüyor mesele…
Ve bu yüzden Eskişehir bu hastalıktan bir türlü kurtulamıyor…


.....


Son ana kadar…


Atatürk ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri sıralıyor önce.
Ardından…
Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtiyor.
Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıklıyor.
Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti dile getiriyor.
Atatürk’ün 1 Kasım 1938’de, Türkiye Büyük millet Meclisi’nin açılışında yapacağı konuşma metninin kısa bir özeti.
Yani ölümünden 10 gün öncesi…
Hasta olduğu için meclisin açılışına gelemiyor.
Hazırladığı bu konuşma ise dönemin Başbakanı Celal Bayar tarafından okunuyor mecliste…
10 gün sonra yaşama gözlerini kapatacak olan büyük önder, gücünün, dermanının yettiği son ana kadar ülkesine kafa yoruyor…
Kapısına dayanan ölüm anına kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzaklaşmıyor.
Işıklar içinde uyusun…


.....


Aday adayı olacağına şaşırdım!


AK Parti içinde Belediye Başkan adaylığına başvurması kesinleşen adaylar var
Muhtemel aday adayı olması beklenen isimler de mevcut.
İsimlere şöyle bir baktığımızda bazıları için “Olabilir” değerlendirmesi yapıyoruz.
Bazı isimler ile ilgili de şaşkınlık yaşadığımızı söylemek yanlış olmaz herhalde.
İşte, aday adaylığı ile ilgili şaşkınlık yaşadığımız isimlerden birisi de Osmangazi üniversitesi’nin istifa eden eski Rektörü Prof Dr Hasan Gönen…
 Kanal 26 Televizyonundaki Muharrem Esen’in programına katılmış Hasan Gönen…
Bu programda AK Parti’den Büyükşehir belediye Başkan aday adaylığı için müracaat edeceğini şu sözlerle ifade etmiş:
-“Ben bu şehrin çocuğuyum. Aldığım her nefes bu şehirde geçti. 2 Dönem rektörlük yaptım. Tecrübe arttıkça ölçeği de arttırmak gerekiyor. Eskişehirlilerin böyle bir talebi var. Vatandaş yakıştırıyor. Parti de yakıştırırsa hizmet etmek isterim. Henüz başvuru yapmadım ama 12 Kasım günü aday adaylığı için müracaat edeceğim”

Elbette herkesin aday adayı olma hakkı var.
Hasan Gönen’in aday adayı olacağına şaşırdık…
“Neden şaşırdın?” diye sorarsanız söyleyeyim:
Hiç mi hiç beklemiyor ve  tahmin etmiyordum…


.....


 


Biraz da gülmek lazım


Adamın biri otomobiliyle şehirler arası yolda gidiyormuş yol kenarında bir köylünün otostop yaptığını görmüş, yanında bir inek olan köylü geçen araçlara durmaları için el ediyormuş. Durumu merak eden adam köylünün yanında durmuş.
"Hayırdır hemşerim, ne tarafa gideceksin?"
"İlerdeki kasabaya kadar beyim."
"İyi ama bu inek ne olacak?"
"O önemli değil beyim, arka tampona bağlarız o gelir."
Bu duruma pek aklı yatmayan adam köylünün durumuna acıyarak onu arabaya almış. İneği ise köylünün dediği gibi arka tampona bağlamışlar. Araba yavaş yavaş ilerlemiş. Adamın hızlanmaya çekindiğini anlayan köylü: "Sen yürü beyim o gelir." demiş. Bunun üzerine adam hızlanmaya başlamış. 20,30,40 bakmış inek gerçekten geliyor. Adam şaşırmış, 50, 60, 70 bakmış hala geliyor ve inekte hiçbir yorgunluk belirtisi yok. Artık şaşkınlığı iyice artmış ve sinirlenmeye de başlamış. öyle ya sonuçta bir inek ne kadar hızlı koşabilir ki. Derken adam iyice hızlanmış. Gösterge 120 yi gösteriyor. Dikiz aynasından ineğe bir bakmış ve gülümseyerek köylüye dönüp: "Senin inek yoruldu herhalde baksana dili dışarda."
"Ne tarafa çıkarmış dilini?"
Buna dikkat etmeyen adam tekrar bakar ve "Sol tarafa" der. Bunun üzerine köylü kendinden emin bir tavırla:
"O yorgunluktan değil, seni sollayacak da sinyal veriyor…"


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi