1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

En azından doğru ve mantıklı olan yapılıyor. Eskişehir'de o da yok!

CHP İstanbul büyükşehir belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, salgının başladığı ilk günlerde bir öneride bulundu.
-“Bu iş daha da ciddiye gidiyor. Atatürk Havalimanı geçici hastane haline getirilmeli” dedi…
AK parti cenahından müthiş bir tepki geldi önerisine…
-“Devleti sen mi yoksa biz mi yönetiyoruz” denildi…
-“Sen kendi işine bak!” denildi…
-“Sana mı kaldı?” denildi…
Avene takım hep bir ağızdan sırf bunu önerdi diye demediğini bırakmadı İmamoğlu’na…
Ama gelin görün ki, bu önerinin üzerinden tam 20 gün geçtiğinde, Cumhurbaşkanı Atatürk havalimanının geçici hastane haline getirileceğini söyledi…
Aslına bakacak olursanız, Cumhurbaşkanı “Bunu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı önerdiği ve bize de mantıklı geldiği için yapıyoruz” falan demedi.
Katiyen demez da zaten…
Ancak…
En azından doğru olan yapıldı.
En azından, avene takımının,  Cumhurbaşkanının “yapacağız” dediğini 20 gün önce öneren İmamoğlu’na durup durup çemkirmeleri sona ermiş oldu…
En azından, doğru bir iş yapılmış olundu.
***
Benzeri bir durum hatırlarsanız maske konusunda da yaşanmıştı.
Devletin bakanı “maskeler ulaşılır yerlerde satılacak” dediğinde, Ankara ve İstanbul belediyeleri maskeleri ücretsiz dağıtmaya başlamış, buna diğer CHP’li belediyeler de eklenince, hükümet de maskelerin bedava dağıtılması kararı almıştı.
Sonuçta doğru olan yapıldı…
Sonuçta, ücretsiz maske dağıttıkları için belediye başkanlarını şov yapmakla suçlayıp çemkiren avenelerin sesi kesilmiş oldu.
Şimdi bundan iki sonuç çıkartabiliriz.
Birincisi “İyi ki muhalefet var” sonucudur.
İkincisi de; her ne kadar “Onlar sayesinde ” demese de, hükümetin sonunda doğru ve mantıklı olan bir takım kararları hayata geçirmesidir.
***
Şimdi!
Eskişehir’de, benzeri bir durum aslında yıllardır yaşanıyor…
örneğin;
Büyükşehir belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen ne söylerse, ne teklif ederse, ne önerirse, bu önerisi doğru-yanlış bakılmadan,  iktidar kanadı tarafından yapılmıyor.
öneri son derece mantıklı olsa da, yapılmasına bir şekilde bahane bulunuyor, engel olunuyor.
Bunu, yeni Stadyumun yerinden tutun da, yeni Gar binasının yerinin tespitine kadar pek çok olayda bizzat yaşadık.
Sırf öneri Büyükerşen’den geldiği için, sırf “yapılmasını Büyükerşen önermişti” denilmemesi için, mantıklı ve uygun olan hiçbir iş yapılmadı, yaptırılmadı…
Eskişehir’de bu anlattığımız vaziyet hala devam ediyor.
İşte bu hususta, Eskişehir’deki AK parti düşüncesi ile Erdoğan ve hükümet düşüncelerinin birbirinden ayrıldığına şahit oluyoruz…
Erdoğan ve hükümet, en azından ilk öneri muhalefetten gelse dahi, onların adını dahi anmadan, doğru ve mantıklı olanı yapabiliyor…
Eskişehir’de ise…
Doğru ve mantıklı öneri sırf muhalif bir isimden geldiği için kale dahi alınmıyor…


.....


Sanki yıllar öncesinden bu günü anlatmak için söylenmiş!


Eşek masalı ve fıkralarını seviyoruz.
Sanki her biri, yıllar öncesinden bu gün yaşadığımız bazı olayları anlatmak ve açıklamak üzere yazılmış.
Gerçi zaman zaman bu Eşek masal ve fıkraları yüzünden başımız belaya girmiyor da değil hani…
Şu herkesin bildiği “Eşek’in sırf bağırdığı için başkan yapıldığı” masalını yazdık diye soruşturma bile açıldı gazetemize.
Eşek masalı  yoluyla devlet yöneticilerine hakaret ettiğimiz falan iddia edildi zaman zaman.
Bazen de aktardığımız Eşek fıkraları karışıklığa neden oldu.
Mesela, hak etmediği bir görevde bulunup, kurumu da kurumun teamülleri ve geleneklerini de mahveden bir yöneticiye hitaben aktardığımız Nasreddin Hoca’nın  “Eşek’i dama çıkartırsan hem damı çökertir hem de düşüp kendini telefe eder” fıkrası için, fıkrayı üzerine alan ve alınganlık gösteren yöneticiler oldu.
Böyle sonuçlar doğurmasına rağmen Eşek masal ve fıkralarını seviyoruz.
Yeri geldikçe ve bugün yaşadığımız  olaylarla her çakıştığında, Eşek masal ve fıkralarını  anlatmaya da devam edeceğiz…
Zira…
Yukarıda da söylediğimiz gibi her Eşek masalı ve fıkrasında, bugün yaşadığımız pek çok durumu izah eden bir taraf var…
Efendim! Şimdi gelelim bugünkü Eşek masalına…
Eşek nasıl olduysa su kuyusuna düşmüş…
Köylü toplanmış kuyunun başına…
Başlamışlar “Yuh sana! Nasıl başardın da düştün bu kuyuya?” demeye…
Eşek, kuyuda can havliyle o bildiğiniz sesi çıkartabiliyormuş ancak.
Köylülerden biri “Kurtaralım yahu! Yazık hayvana” demiş…
Başka biri “Bunu kurtarsan yarın yine gelir düşer. İyisi mi biz bunu düştüğü kuyuda öldürelim” fikrini vermiş…
“Kurtaralım”, “öldürelim” tartışmalarından sonra, öldürmeye karar vermişler.
Kararı da kuyunun dibindeki Eşek’e bildirmişler.
Başlamışlar küreklerle kuyuya toprak atmaya…
Eşek’in bu durumda yapacağı iki şey varmış…
Birincisi; Kaderine razı olmak ve üzerine atılan toprakların altında ruhunu teslim etmek…
İkincisi ise;
Aklını başına almak, ölmesi için üzerine atılan her kürek toprağı silkeleyip, altında biriktirerek yükselip kurtulmak...
Böylelikle, kendisini öldürmek için atılan her kürek toprağı fırsata çevirip, düştüğü kuyudan canlı olarak çıkmak…
Eşek hangisini mi yapmış?
İşte tam da burada masalın sonu siz bağlayın istiyoruz…
Eşek hangi yöntemi seçmiştir sizce?
Aklı başına gelip, silkelenmek suretiyle düştüğü kuyudan kurtulmayı mı?
Yoksa…
Düştüğü kuyunun dibinde kendisine reva görülen ölümü kabullenmeyi mi?
Hangisi?


.....


Doktorlara dokunulmazlık verilsin!


Televizyonda, alanında son derece başarılı ünlü bir bilim adamı konuşuyor…
-“salgına yakalananların büyük bir bölümü solunum yetmezliğinden öldü. O yüzden solunum cihaz sayısı çok önemli. Ancak, solunum cihazlarının sayısından daha da önemlisi, o solunum cihazlarını kullanarak, tedaviyi gerçekleştirecek doktor sayısıdır. özellikle elinizde yoğun bakım servisi doktor ve sağlık personeliniz yeterli değilse, herkese yetecek sayıda solunum cihazınız da olsa bu durum hiçbir şey ifade etmez”
Kısaca şunu söylüyor;
“Başta solunum cihazı ve diğer cihazlarınız olacak. Ama onları kullanarak tedaviyi gerçekleştirecek doktor ve sağlık personeliniz mutlaka olacak.”
Şu salgın sürecinde hala bir yandan doktor ve sağlık personelinin fedakârca çalışmalarına şahitlik ederken, bir yandan da aynı doktor ve sağlık personeline hala reva olmayan hareketlere tanık oluyoruz…
Bana kalırsa, başta doktorlar olmak üzere, kritik bölümlerde çalışan sağlık personeline biran önce gelebilecek tüm ayrıcalıklar gelmeli.
Hatta.
Milletvekillerine tanındığı gibi doktorlara da dokunulmazlık hakkı verilmeli…


.....


Biraz da gülmek lazım


Kadının biri, yanında 10 tane çocukla anaokuluna gitmiş. çocuklarını anaokuluna yazdıracakmış. Müdire hanım şaşırmış ve çocuklarının isimlerini sormuş. Kadın da, "Ahmet" demiş. Okul müdürü bayan yine şaşırmış:
– "Yani hepsinin ismi Ahmet mi? Nasıl zor olmuyor mu hepsi tek isim?" Kadın zor olmadığını mamafih işinin daha kolay olduğunu söyler. Hatta şöyle bir örnek verir:
– "Ahmet yemeğe gel diyorum, hepsi geliyor. Ahmet hadi çıkıyoruz diyorum, hepsi benimle dışarı çıkıyor." Müdüre hanım şaşkınlık içinde, "Peki bir tanesine özel birşey yapsan nasıl çağırıyorsun, karışmıyor mu?" diye sormuş. Kadın da:
– "O tür durumlarda soy isimleriyle sesleniyorum."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi